Sindirim Üçlüsü: Sindirim sistemi hakkında bilgiler

Yiyecek
Yiyecek
Vücudumuz karmaşık bir makine barındırır. Bir enerji santralı, bir kimya fabrikası ve bir atık istasyonu bir arada bulunur. Bu makineyi çalıştırmak için yapmanız gereken tek şey yemektir. Bir ömür boyunca toplam 30 ton yiyecek tüketiriz. Bu yazıda beslenmenin anahtarı sindirim sistemini inceleyeceğiz.

Uyumak sindirim için bir fırsattır. Garry’nin bilinci kapalı olsa da sindirim sistemi çalışmaya ara vermiyor. Hala dün akşamki yemeği sindirmekle meşgul. Vücudumuzdaki her fonksiyonun başlangıç noktası, yiyecektir. Yediklerimizi sindirmeye günlük enerji gereksinimimizin yüzde 10'unu ayırırız. Yüzde 70'iniyse vücudu rölantide tutmaya, bizi yaşatan diğer fonksiyonlara harcarız. Geriye, enerjimizin sadece yüzde 20'si kalır ki onu da gün içindeki faaliyetlerimiz için kullanırız.

Besinler, kaslarımızın yaktığı yakıttır.

Bizi sağlıklı kılan temel maddeleri sağlar. Besinler aynı zamanda vücudun gördüğü zararı onaran ve iyileşmemizi sağlayan, içimizdeki bir ilk yardım çantası gibidir. Gece boyunca aç duran Garry, sabah ilk yemek olan kahvaltıya hazır. Yedikleri, vücudunda masadan başlayıp boşaltıma dek sürecek 24 saatlik bir yolculuk yapacak.

Yutma, Yutkunma Nasıl Olur, Epiglot Nasıl Çalışır
Yutkunma
İşlenmemiş gıdanın pek çok şekli, boyutu ve tadı vardır. İnsan, ömrü boyunca ortalama 8000 yumurta, yarım ton peynir, 6000 somun ekmek, 4000 litre süt, 24 koyun büyüklüğünde hayvan eti ve bir ton kadar meyve tüketir. Yutmak, yiyecek makinesini çalıştıran ilk adımdır. Bir şey yutarken bir dizi refleks sonucu nefes almamız durur. Yumuşak damak, yiyeceğin buruna kaçmasını önlemek için yukarı kalkar.

Dil kökünün arkasındaki epiglot denen ve elastiki bir kapak olan gırtlak kapağı, gırtlağı yani akciğere giden larenksi kapamak için geriye doğru bükülür. Lokma emniyetli şekilde yemek borusuna aktarılır. Yemek borusu, deriye çok benzeyen bir astarla kaplı, kaslı bir borudur. Bu borunun duvarları boyunca gerçekleşen kasılmalar, içindekileri öyle bir kuvvetle iter ki insan baş aşağı dururken bile su içebilir.

Peristaltizm adı verilen kasların dalgalı hareketleri, sindirim süreci boyunca yiyecek ve içecek taşıyan bir konveyör bandın başlangıcı gibidir. Sadece yiyeceği düşünmek bile ağzınızın sulanması için yeterlidir. 3 çift tükürük bezi her gün 1 litre tükürük üretir. Tükürük, dil altındaki minyatür kaynaklardan dökülerek yiyeceği sulandırır ve yutulmasını kolaylaştırır. Aynı zamanda ağzı ve dili nemli tutar. Tükürük, ağzınızda yiyecek varken hatta lezzetli bir şey düşündüğünüzde bile gerçekten fışkırmaya başlar. Buradan sonra yiyeceğin sindirim sistemindeki 10 metrelik kıvrımlı yolculuğu başlar. Bu sırada yiyecek fiziksel ve kimyasal saldırıya uğrar. Vücut, yiyeceklerin karmaşık bileşenlerini sistematik olarak parçalayarak faydalanabileceği basit besinlere dönüştürür. Saldırı çiğnemekle başlar.

Ağızda öğütmek, kesmek ve parçalamak için gelişmiş 32 diş bulunur. Diş minesi dediğimiz beyaz yüzey, cam kadar sert yapısıyla vücuttaki en sert maddedir. Ancak yaşayan bir dokudur ve yüzeyindeki küçük hasarları onarabilir. Dişler, katı yiyeceğin fiziksel yapısını parçalarken tükürük de ikinci bir saldırı düzenler. Tükürük iki enzim içerir. Bu kimyasallar, yiyeceğin karmaşık kimyasal yapısının parçalanmasına yardımcı olur. Enzimlerden biri nişasta moleküllerini şekere dönüştürür. Bunu test etmek için 1-2 dakika nişastalı bir şey çiğnerseniz kimyasal tepkimenin sonucunda ağzınızda oluşan şeker tadını hissedersiniz.

Mide Hücresi
Mide Hücresi

Ağız dolusu çiğnenmiş yiyeceğin, yemek borusundan aşağı iletilmesi sadece 3 saniye sürer. Yemek borusunun en altındaki bu kapakçık midenin giriş kapısıdır. Daha ötede, kaslı bir poşet vardır yani mide. Boyut ve şekil olarak bir boks eldivenine benzer. Mide yediklerimizi işler ve küçücük parçalara ayırır. Sulandırarak ya da yoğunlaştırarak sindirimin diğer aşamalarına hazır hale getirir. Aynı zamanda öğünler arasında yiyecekleri depolar. Bu mağara 1 buçuk litrelik maksimum kapasitesiyle tam boyutlardaki bir mide. Güçlü asitler yiyeceklere saldırır ve onları parçalar. Mide, gizemli bir şekilde, kendi aşındırıcı içeriğinden etkilenmez. İşin sırrı çapraşık duvar yapısındadır.

Duvarlar derin çukurlarla kaplıdır ve her birinde mikroskobik hücreler sıralanmıştır. Tuhaf bir denge içinde, kimi hücreler hidroklorik asit çıkarırken komşuları yapışkan bir mukoza salgılar. Bu midenin duvarlarını kaplar ve onu kendi zararından korur. Midenin iç yüzeyi, günde yaklaşık 5 litre mide suyu üretir. Tıpkı tükürük bezleri gibi, bu bezler de yiyecek düşündüğümüzde bile salgılama işlemine başlayabilir. Aşındırıcı mide özsuyu pepsin adında bir enzim daha içerir. Pepsin, proteinleri basit moleküllere, amino asitlere ayırır. Besinlerin bir kısmı burada emilir ancak yiyecekler 2 ila 6 saat kalır. Midede, dalgalar halinde oluşan güçlü kasılmalar yiyecekleri sıkıp karıştırarak, yarı hazmedilmiş, kimüs denen, sulu bir lapaya dönüştürür. Bu kimyasal değişimi mide özsuyu gerçekleştirir.

Çok işlevli yiyecek makinemiz, sistemdeki her besinle başa çıkamaz.

Bazı yiyecekler, doğal sürece müdahale etmedikçe sindiremeyeceğimiz yapıdadır. Sindirim sistemimiz, patates ve soya fasulyesindeki besinleri ancak onları pişirerek, kimyasal yapısını değiştirdikten sonra emebilir. Isı, proteinleri ve karbonhidratları bir arada tutan lifleri gevşetir. Ayrıca pişirme işlemi, yiyeceklerimize yerleşen pek çok zararlı bakteriyi yok eder. İştah açıcı kokular ve tatlar da sindirimde önemli rol oynar. Tükürük ve mide suyu salgılanmasını teşvik eder. Aynı zamanda yemek pişirmeye özel bir zevk katarlar. En azından bazıları! Bir ekmek dilimi tutuşturursanız birkaç saniyede yandığını görürsünüz. Eğer enerjisini, vücudumuzda da aynı hızda açığa çıkarsaydı, biz de tutuşur yanardık.

Vücudun yiyeceklerden enerji elde etme tekniği daha inceliklidir. Ama enerji nasıl açığa çıkarsa çıksın, aynı besinler daima aynı miktarda enerji verir. Bu deney, sıradan beyaz şekerdeki yani tam olarak yarım gram saf karbonhidrattaki enerji miktarını ortaya koyuyor. Enerji, kalori birimiyle ölçülür. Patlamalı ısı ölçerde, şeker bir anda yanıyor ve 2 kalori üretiyor. Bir tatlı kaşığı şeker 20 kalori verir. Tüm karbonhidratlar yaklaşık aynı miktarda enerji üretir. Diğer yiyecekler daha az ya da çok enerji içerebilir. Yağ, karbonhidratın 2 katından fazla enerji içerir. Yiyeceğimizdeki şeker bize anında enerji verirken, yağlı yiyecekler daha yoğun bir enerji sağlar.

Peristaltizm Dalgalanan Kaslar
Dalgalanan Kaslar
(Peristaltizm)
Sindirim yolumuz eğer solucan benzeri düz bir kanal olsaydı, boyumuzun 9 metre olması gerekecekti. Bunun yerine bağırsaklarımız, normal boyutta bir bedene sığacak şekilde düzgünce sarılmıştır. Peristaltizm konveyör bandı işlevine devam ediyor. Kimüs halindeki besinleri mideden itip, geri dönüşü olmayan bu küçücük kapakçıktan sokuyor. Her kasılmada bir çay kaşığından daha az miktarda kimüs, incebağırsağın en üst kısmı olan on iki parmak bağırsağına giriyor.

Burada bağırsağın çeperi ıslak ve kadifemsi bir astara dönüşür. Besinlerin parçalanmış bileşenlerini emmek için tasarlanmış gibidir. Villus denen bu parmaksı çıkıntılar, besinlerin emilim alanını artırır. Bu çıkıntılar, ince bağırsağın çeperinde, derimizin yüzeyinden 10 kat daha geniş, hemen hemen bir oturma odası kadar bir alan sağlar. Besinlerin bağırsaktan kana karıştığı yer burasıdır. Küçük viluslerden her biri, karbonhidratların ve proteinlerin yapı taşları olan glikoz ve amino asitleri emen ve damarlardan oluşan bir ağ içerir.

Yağlar, villuslar da ki küçücük tüplere akar. Bu tüpler, vücudun bir başka sistemine, sonunda kan dolaşımına boşalan lenf damarlarına bağlanır. Mikroskobik tüplerden oluşan bu karmaşık şebeke, yiyeceklerin bileşenlerini taşımak için ince bağırsağın etrafına sarılıdır. Ağır bir yemekten sonra kan, vücudun diğer kısımlarından bu kılcal damarlara akın eder. Bu durumun sonucunda kaslarımız ve düşünme yeteneğimiz zayıflar.

İnsan ne yiyorsa odur.

Ve sağlıklı bir vücut için dengeli beslenmek gerekir. Beslenme bilimi ana besinleri belirlemiştir. Vücudumuz binlerce farklı yiyecek içerisinden, sadece 40 farklı besine gereksinim duyar. Mükemmel beslenme şekli diye bir şey yoktur. Bazılarının zevkle yediği et diğerleri için zehir olabilir. Yine de hayatta kalmak için ana besinleri almamız gerekir. Meyveler şeker mineral ve vitamin bakımından zengindir. Bu portakal gibi turunçgillerde bulunan, saf bir C vitamini kristali. C vitamini, kemiklerimizin, diş etlerimizin ve dişlerimizin sağlığını garantiler.

Sebzeler mükemmel bir karbonhidrat kaynağıdır. Aynı zamanda sağladıkları mineraller ve vitaminlerle bize canlılık verir. Balık E vitamini içerir. Et ve süt ürünleri, sağlıklı tırnaklar deri ve saç için, protein, yağ ve kalsiyum içerir. Fasulyeler mükemmel besin kaynaklarıdır. Ancak pek çok pişmemiş fasulye filizlenene kadar zehirlidir. Kahvaltılık tahıllar sindirimi kolay olmayan lifler içerir. Hacimleriyle yiyeceklerin bağırsakta ilerlemesine yardımcı olur. Bazı vitaminlere çok az miktarda, örneğin ömür boyu sadece bir çay kaşığı kadar gereksinim duyarız.

Bütün bu farklı maddeleri sindirmek için, midenin etrafına toplanmış 3 organ, sindirim sularından oluşan bir karışım üretir. Karaciğer, safra kesesi ve pankreasın ürettiği kimyasal maddeler, on iki parmak bağırsağı boyunca uzanan, ortak bir kanala boşalır. Bu kimyasallar daha sonra Oddi sfinkteri denen küçük bir kapakçıktan dökülür. Karaciğer her gün safra adı verilen yeşilimsi sıvıdan 1 litre üretir. Kimus bağırsağa akarken, safra da besinlerin emilimini sağlamak için, yağ küreciklerinin ve bazı vitaminlerin parçalanmasına yardımcı olur. Peristaltizm dalgaları asit yüklü kimusu incebağırsağın daha da derinlerine iterek onun hassas astarını tehlikeye sokar. Bunun üzerine bağırsak duvarlarındaki sinirler, asidi nötrleştirecek alkalin bir sıvı üretmesi için pankreası harekete geçirir. Bu pankreas salgısı aynı zamanda güçlü enzimler de içerir. Kimus da ki besinlerin bileşenlerini daha basit moleküllere indirgeme işini bu enzimler tamamlar.

Vücudun yapı taşlarının yeniden birleştirildiği nokta burasıdır. 500'den fazla görevi olan karaciğer vücuttaki en büyük organdır. 75 bin özdeş hücre grubundan oluşan ve aralıksız çalışan bir kimya fabrikası gibidir. Kan damarlarının doğrudan ince bağırsaktan taşıdığı besinleri filtreler. Burada yeniden birleştirilip vücut için gereken bileşik proteinlere ve yağ moleküllerine dönüşürler. Karaciğer aynı zamanda talep üzerine enerji sağlayan bir şeker deposudur. Vücudun enerji kaynağı karaciğer denetimindedir. Şeker gibi maddelerin ne denli hızlı ve şiddetli biçimde enerji çıkardığını ve bunun nasıl ölçüldüğünü biliyoruz.

Bu laboratuvar deneyindeyse insan vücudunun enerjiyi daha yavaş açığa çıkarması gözler önüne seriliyor. Burada enerji doğrudan tespit edilmiyor. Sarah'ın nefesi analiz ediliyor. Vücudumuz şeker yaktıkça oksijen tüketir. Bilgisayar içine çektiği nefesle dışarı verdiği nefesteki oksijen miktarı arasındaki farkı belirleyerek Sarah'ın enerji üretimini ölçebiliyor. Grafikteki düz çizgi vücudunun rölantide olduğunu yani dinlendiğini gösteriyor. Tamam Sarah, şimdi egzersizlere başlayalım. Sarah egzersiz yapmaya başlayınca oksijen tüketimi hemen artıyor. Kaslarının yakıta gereksinimi olduğundan, karaciğer, daha önceden sindirimin sağladığı enerji deposundan ekstra kaynak gönderiyor. Kahvaltıdan 6 saat sonra, yapı taşlarının ayıklandığı yiyecekler yolculuğun son aşamasına girer.

Kalın bağırsak boyunca 1 buçuk metrelik yavaş bir yolculuk başlar. Sindirimin üçüncü aşaması başlamıştır. Kalın bağırsakta, sindirilen yiyeceklerin artıklarıyla geçinen çok sayıda bakteri yaşar. Sindirim yolundaki bu bakteriler oldukça zararsızdır. Hatta bazı vitaminlerden az miktarda üreterek bize yardımcı bile olurlar. Katı atığımızın büyük kısmını yiyecek kalıntıları değil bakteriler oluşturur. Son bileşen sudur. Su öyle önemli bir maddedir ki vücut ara vermeden suyu atıklardan geri kazanmaya çalışır. Su, vücudun yüzde 60'ı oluşturur ve bir insanda yaklaşık 40 litre bulunur. Yine de sürekli olarak susuz kalma tehlikesiyle yüz yüzeyizdir.

Suyun denetiminde de rol oynayan sindirim yolunun astarı, besinleri emen hücrelerden, suyu filtrelemekle görevli hücrelere geçerek kalın bağırsağa girerken değişir. Sindirim salgıları yediğimiz yiyeceği sulu bir lapaya dönüştürmüştür ve vücut o suyu geri kazanmalıdır. Bu lapadaki suyun üçte ikisi, kalın bağırsaktaki mikroskobik hücrelerden oluşan elek tarafından filtrelenerek çıkartılır. Bağırsak duvarındaki binlerce kan damarı her gün 5 litre su çeker. Yoğun bir kılcal damar ağı geri kazanılan suyu ve emilen besin maddelerini bağırsaklardan alıp tekrar dolaşıma sokar. Kalın bağırsağın kaslı duvarları içindekileri rektuma doğru iter. Rektum sindirim yolundaki 10 metrelik yolcuğun sonudur.

Kalın bağırsaktan çekilen suyun bir kısmı deriden de atılır.

Ter bezleri, sıkı egzersiz yaparken ya da sıcak bir günde bizi serinletmek için su salgılar. Farkına bile varmadan rahatlıkla 1 litre ter atabilirsiniz. Nefes verirken, sıcak ve nemli nefesimizle fazladan yarım litre su daha kaybederiz.

Ağır egzersiz yapmasak bile her gün 2 buçuk litre kadar su içmemiz gerekir. Su dengemizden sorumlu organlar böbreklerimizdir. Kanı filtreleyerek, atık maddeleri çıkarırlar. Geniş damarlar ve atardamarlar böbreklerden bol miktarda kan geçişini sağlar. Vücuttaki bütün kan 5 dakikada bir böbreklerden geçer. Bu da günde 1500, bir ömür boyunca ise 40 milyon litre kan demektir.

Her böbrekte 1 milyonun üzerinde filtreleme birimi vardır.

Kan, düğüme benzer bir kılcal damar grubundan geçer. Su ve atıklar filtrelendikten sonra birbirine geçmiş tüpler tarafından toplanır. Daha sonra temiz suyun yüzde 99'u kana geri döner. Geriye kalan sıvı idrardır ve önce toplama kanallarına sonra da idrar yolu denen uzun tüplerden aşağı yönelir. Bu tüplerden her gün bir buçuk litre idrar akar. Bu miktar içtiğimiz suyun miktarına ve ne kadar terlediğimize bağlıdır. İdrar uykudayken yavaş hızda, etkinlik esnasında daha hızlı üretilir. 30 santimetrelik yolculuk mesanede son bulur. İdrar, idrar yollarının ucundan akar. Mesane doldukça kaslı esnek duvarları genişler. Boşken bir ceviz büyüklüğündedir. Boşaltılması gerekene kadar bir yumruk büyüklüğüne ulaşabilir.

Sindirim sistemi genel olarak otomatik çalışır.

Ancak son aşama olan boşaltım, tıpkı sindirim işleminin ilk kısmı gibi bilinçli gerçekleştirilen bir işlevdir. Yemek, sindirmek ve boşaltmak sonsuz bir döngüdür. En ilginç yiyeceklerin bile tek amacı vardır. İnsanı hayatta tutmak ve sağlıklı kılmak. Bütün bunlar hiç şikayet etmeyen yiyecek makinemizin gece gündüz yaptığı, görülmeyen işler sayesinde olur.


1 yorum:

Goalogique
Teşekkürler, bilgilendirici öz bilgi icin.
14.5.14