Dengenin Sesi Kulak

Büyük Kulak, Kepçe Kulak
Büyük Kulak
Algının kapısı binlerce şekilde açılır. Biz de onu binlerce şekilde süsleriz. Ama asıl güzelliği, kafatasının derinliklerine gömülüdür. Birbirinden tamamen farklı iki işleve sahip tek organdır. Sesleri algılar. Yere sağlam basmamızı sağlar. Bu küçük mimari parçası olmasa bütün iskeletimiz yere yıkılabilirdi. Bu yazı insan kulağını duyuracaktır. Tabi duyabiliyorsanız.

Kulakların içinde, Zeta'nın adım atıp sıçramasını sağlayan hassas bir mekanizma bulunur. Uluslararası bir jimnastikçi olan Zeta'nın kariyeri için en gerekli organları kulakları. Birer kapı niteliğindeki kulaklar, müziğin beyne ulaşmasını sağlıyor. Böylece ritim ve melodi, zarif ve ilham verici bir hareket akışına dönüşüyor. Daha da önemlisi, Zeta'nın kulaklarında, dengesini sağlamasını mümkün kılan organlar bulunuyor. İster yerde ister havada uçuyor olsun, vücudunun her hareketini takip ediyorlar. Kulağın karmaşık mekanizması olmasaydı, böylesine güzel bir gösteriyi asla izleyemezdik daha da önemlisi duyamazdık.

Hepimiz Zeta kadar iyi bir performans sergileyemeyiz ama kulaklarımız bizi etrafımızda olanlardan sürekli haberdar eder. İletişimin sadece insana özgü olan şekli konuşma ile bir köprü kurarlar. Yaratılıştaki ustalık burada da kendini göstermiş, kafatasının sağlam kemikleri içindeki boşlukta, mümkün olan en hassas alıcıları yerleştirmiştir. Kulağın sadece bazı kısımları duyma için kullanılır. Yuvarlak kulak zarı, bir kemik kümesi ve salyangoz şeklindeki koklea.

Kulaklarımız milyonlarca farklı sesi ayırt edebilir. Bu konuda bütün hayvanlarınkine göre daha gelişmiştir. Sesleri arasında çok küçük farklar olan yüzlerce arkadaşımızı ve tanıdığımızı birbirinden ayırt edebiliriz. Bir sürü ilgi dağıtıcı şey arasında ne söylediklerini duyabilir, hatta sadece seslerini duyarak yerlerini anlayabiliriz. Yön bulma yeteneğimiz daha çok iki kulağa sahip olmamıza dayanır. Zeta'nın sol tarafındaki bir ses, o kulağına sağ kulağından önce ulaşır. Saniyenin birkaç milyonda biri gecikmeyle de olsa antrenörünün tam yerini anlamasını sağlar. Kulaklar birbirinin aynası değildir. Az da olsa farklı olduklarından aynı sese farklı tepki verirler.

Kulağın kıvrımları, parmak izi gibi insandan insana farklılık gösterir. Yön bulma duyumuza keskinlik kazandırırlar. Sesler, kulağı farklı açılardan bombardımana tutarken, bu katmanlar ve kıvrımlar bazı frekansları büyültür, bazılarını da küçültürler. Seste yaptıkları hafif değişiklikleri düşünmeden algılarız. Etli dış kulak ses dalgasını kafamızın içine, 2,5 santimetre uzunluğundaki kulak kanalına yönlendirir. Kıllar ve kulak kiri, tozu ve meraklı böcekleri uzak tutar. Uzak uçta, ses dalgaları dış dünyayla kulağın iç mekanizması arasındaki tek engel olan kulak zarına çarpar. Bu zar sıkı bir şekilde kulak kanalı boyunca uzanır. Kulak zarı her seste titreşir. Bütün duyma işlemini bu basit hareket başlatır.

Ses, kulak zarından sonra kulak içinde karmaşık bir yolu takip eder ve sonunda salyangoz şekilli koklea tarafından analiz edilir. Bu yolculuk vücudun en küçük yapılarından birinde gerçekleşir. Ses kulak zarından sonra havayla dolu boşluktan yani orta kulaktan geçer. Orta kulak sadece 8 milimetre genişliktedir. Titreşimler üç küçücük kemik tarafından iletilir. İlki doğrudan kulak zarına bağlı olan çekiç kemiğidir. İkinci kemik adını sözde örse olan benzerliğinden almıştır. Bir pirinç tanesinden büyük olmayan üçüncüsü ise vücuttaki en küçük kemiktir. Yapısına uygun olarak üzengi adını almıştır. Bu kemikler çok küçük kaldıraçlar gibidir. Ses dalgalarının basıncını 20 kat artırırlar. Ancak bu mekanizma aynı zamanda daha içerideki hassas yapılar için bir korumadır. Kulak zarı tehlikeli derecede yüksek bir sese maruz kalırsa, vücudun en küçük iki kası gerginleşir ve çılgınca titreşen kemikleri zapt eder.

Çocuklukta sadece kulak kemikleri büyümez. Bir yetişkinin kulak kemikleri, yeni doğmuş bir bebeğinkiyle aynı boydadır. Bu mükemmel ayarlanmış mekanizma şaşırtıcı derecede zor şartlara dayanabilir. Dışarıdaki basınç aniden değişirse orta kulakta sorun yaşanabilir. Kulak zarı gerilir ve kemiksi kaldıraçların dengesi bozulur. Uçak yolculuğunda yaşanan yükseklik değişiklikleri kulak ağrısına neden olabilir. Hassas zarlar bozulurken beyne ağrı sinyalleri gönderir. Boğaza bağlı ince bir tüpten hava geçerken ağrı hafifler. Basınç, dışarıdaki havanın basıncıyla eşitlenir.

Orta kulaktaki ses dalgalarının yolculuğu, üzengi kemiğinin titreşip oval pencere denen ince bir zara baskı yapmasıyla son bulur. Daha ötede, iç kulağın sıvı dolu boşlukları bulunur. Tıpkı bir balinanın sualtındaki şarkısı gibi, ses şimdi kokleanın oyuk kabuğunu dolduran tuzlu sıvı içinde yankılanır. Salyangoz biçimli koklea, kafatasının kemikli siperinin derinliklerinde, en kalın kısmında gömülüdür. İç yapısını ancak bu kemiği parçalayarak anlayabiliriz. Bezelye büyüklüğündeki koklea olağanüstü karmaşıklıkta bir mekanizmaya sahiptir.

Duyma, Kulak
Kulakta Duyma
Spiralden yukarıya doğru, vücudumuzun doğal mikrofonu korti organı uzanır. Korti organı ses titreşimlerini, vücudun tüm noktalarını birbirine bağlayan bir iletişim ağı olan sinir sisteminde dolaşabilecek elektrik sinyallerine dönüştürür. SONY bile, bu kadar küçük ya da zarif bir mikrofon tasarlayamazdı. V şeklinde 4 sıra tüy ayağa dikilir. 15 bin tüy şekilli hücreyi taçlandırırlar. Hücreler titreşirken, tüyleri yukarıdaki zara buna denk bir damga basar.

Burada bazı titreşimler gidebilecekleri kadar uzağa gitmişler. Tersine çalışan org boruları gibi tüyler de, sesi bir partisyona, ses yüksekliği ve perdesi kodlanmış elektrik sinyallerine dönüştürür. Müziğin harekete geçirmesiyle, her bir tüy hücresinin tüylü üst ucu, herhangi bir hücreden yüzlerce kat daha hızlı bir şekilde aşağı yukarı dans eder. Sessizlikle aramızda duran tek şey bu ufacık tüydür. Ve sessiz bir dünya gerçekten de derin bir boşluk olurdu.

Kulak, biyoniğin olağanüstü bir başarısıdır. Akustiğin, mekaniğin, hidroliğin, elektroniğin ve minyatür sanatının eksiksiz bir birleşimidir. Ancak kulağımızın dinleme kısmı, merkezi bilgisayarımız beyin olmadan bir hiçtir. Çapraşık katları sinirlerin vücuttan topladığı mesajları çözmek ve sonra da onları düşünmekle meşguldür. Bu özel bölge sese ayrılmıştır. Hemen kulakların yanındadır ve tek görevi kokleanın mesajlarını yorumlamaktır. Bu düz ton, beyindeki elektronik taramada görülen o noktayı harekete geçirir. Farklı tondaki sesler farklı noktaları hedefler. Bir senfoni, duyma bölgesinin her yerine yayılır. Ve bunu bir bütün olarak algılamamız küçük bir mucize sayılır.

Yaşlandıkça yüksek frekansları yavaş yavaş kaybederiz. Kokleada ki tüyler doğduğumuz andan itibaren ölmeye başlar. Önce tiz notaları işleyen çok meşgul tüyler yıpranır. O yüzden yaşlı insanlar bir yarasanın ötüşü gibi çok tiz sesleri duyamazken gençler bunu kolaylıkla algılayabilirler. İnsanlar yaşamlarının ilk yıllarından itibaren dinlemenin yanı sıra başkalarıyla iletişim kurmak için sesler de çıkarır. İngilizce gibi bir dili öğrenmek için 40 farklı sesi telaffuz etmeyi öğrenmek gerekir. En küçük bebek bile annesini sesinden tanıyabilir. Bu bebek ilk sesleri doğmadan 3 ay önce duydu. Çünkü annesinin sesi rahimde yankılanıyordu. Şimdi kulakları, dil öğreniminde kilit rol üstlenecek.

Bir bebek konuşmayı ancak dinleyerek öğrenebilir. İlk yıl hayatın zorlu bir dönemidir. Yeni yürümeye başlayan bir çocuk pek çok kelimeyi anlayabilir ama o kelimeleri söylemesi birkaç ay daha alacaktır. Beynin duymayla ilgili kısmı, konuşmayı kontrol eden kısımlardan önce gelişir.
Anlaşılabilir sesler çıkarmada kilit rol oynayan gırtlak, çocuk 1 yaşını doldurana kadar işlevini tam olarak yapmaz. Bebeğin mırıltılarından, tek tük kelimeler netleşmeye başlar. Genelde kızlar erkeklerden daha önce konuşmaya başlar ancak bunun nedeni bilinmemektedir. Dilin sesleriyle kuşatılmış çocuğun kelime dağarcığı hızla gelişir.

Bazı erken gelişmiş çocuklar, 2 yaşına geldiklerinde 2000 kelime konuşabilirler. Bu İngilizce konuşan bir ülkede günlük yaşam için yeterli bir kelime haznesidir. O andan sonra dinlemenin yanı sıra konuşmak da varoluşun önemli bir parçası haline gelir. Bir bireyden diğerine soyut fikirleri aktarabilen tek canlı insandır. Komşularımızın anlamlı sözcükleri, akciğerden dışarı itilen ince hava esintileriyle kulağımıza taşınır. İster bir emir olsun ister bir sevgi sözcüğü, konuştuğumuz her şey boğazın derinliklerindeki gırtlakla başlayan organ topluluğunun düzenlediği bir hava akımıdır.

Nefes aldığımızda gırtlak kasları gevşer. Hava, 2 buçuk santim genişliğinde, kama şeklindeki bir giriş yolundan akciğere rahatlıkla girip çıkabilir. V şeklindeki soluk dokular ses telleridir. Konuştuğumuzda ses telleri kapanır. Gırtlağın şeklini değiştirebilen kaslar tarafından çekilirler. Ses tellerinin arkasında sıkışan hava, kısa esintiler şeklinde sızar ve ses tellerini klarnetin dili gibi titreştirir. Özel stroboskopik aydınlatma, konuşurken ses tellerimizin nasıl titreştiğini gözler önüne seriyor. Bu titreşimlerin hızı sesimizin tizliğini belirler.

Erkeklerin ses telleri saniyede yaklaşık 120 kez, kadınlarınki ise iki kat daha hızlı titreşir. İnsan büyüdükçe ses telleri uzar. Çocukların kısa ve esnek ses telleri hızlı titreşir. Çok tiz ses çıkarırlar. Bebek doğduğunda ses telleri 6 milimetre kadardır. Teller uzadıkça sesin tizliği yavaş yavaş azalır. Çocuk 10 yaşında geldiğinde ses telleri 12 milimetredir. En büyük değişiklik hormonların erkek ve kız çocukların vücudunda iyice arttığı ergenlik çağında meydana gelir. Erkek cinsiyet hormonu testosteron erkeklerin gırtlağını kızlarınkine göre çok daha fazla genişletir. Bir erkeği ses telleri 20 yaşına geldiğinde iki buçuk santimetredir. Kadınınki ise bunun üçte ikisi uzunluktadır. Bir arkadaşın sesini tanıdık kılan sadece tizliği değildir. Yüzün arkasındaki boşluklarda yankılanan ses, benzersiz bir özellik kazanır. Dil ve dudaklar kelimelere son şeklini verir. Hiçbirimiz dilimizi oynatmadan DENİZ kelimesini, dudaklarımızı birleştirmeden de PELİKAN kelimesini söyleyemeyiz.

Konuşma ve iletişim, kulaklarımıza önemli bir rol yükler. Ancak işitme kulağın en önemli işi değildir. Ses olmadan yaşayabiliriz ama kulağın diğer görevi, hayatta kalma açısından çok önemlidir. Kulak denge duyumuzu sağlar. Kulaklarındaki denge organları olmasa, bırakın programına başlamayı, Zeta sabah yataktan bile kalkamazdı.

Denge duyusu balıklarda da mevcuttur ki bu sayede dengeli beslenebiliyoruz. Bir balık jimnastiğe ilgi duymasa da, su dünyasında hangi tarafın yukarısı olduğunu bilmesi gerekir. Balığın kulağında koklea yoktur, ancak hareketi ve yer çekimini algılamak için gereken tüm yapılara sahiptir. Balıklardakiyle aynı sıvı dolu boru düzeneği kafatasımızın içinde bulunur. Denge mekanizmamız işiten organlarla aynı boşlukta yer alır ancak fevkalade bir yalıtımla çalışır. 3 halka, beyne başın ileri mi geri mi, yukarı mı aşağı mı ya da sağa mı sola mı hareket ettiğini bildiren sıvı dolu borulardır.

Zeta'nın başı döndükçe bu yarı yuvarlak kanallardaki sıvı ters yöne akın eder. Tam olarak dik açılarda bulunan 3 halka Zeta'nın herhangi bir yöne dönen ya da kıvrılan başını kesin olarak takip edebilir. Sıvı, akışını ölçen mikroskobik bir metrenin içinden geçer. Çıkıntının altındaki ufacık tüyler akıntıyla sürüklenir. Beyne sinyal gönderen sinir hücrelerini harekete geçirir. Bu tüyler, hareket halindeki sıvının izini kaybedebilir.

Kendi etrafınızda dönerken aniden durursanız, başınızın hala döndüğüne dair mesajlar gönderirler ve beyin şaşırdığı için başınız döner. İşte eğilip başınızı bir sopanın üzerine koyup bir müddet dönüp durduktan sonra insanların yengeç gibi yan yan ilerlemesinin sebebi budur. Zeta dengesini sağlamak için hangi tarafın yukarısı olduğunu da bilmek zorunda. Çok yönlü kulak, yer çekimine tepki veren ikinci bir denge organı sağlar. Bu organ, iç kulağın merkezinde, salyangoz şeklindeki kokleanın yanında bulunur. Bu boşluktan iki adet vardır. Sıvıyla doludur ve her birinin eni santimetrenin 2500'de birinden küçük, yüzlerce tebeşir kristalini barındırır. Yoğun sümük, kristalleri birleştirip kaygan bir hasıra dönüştürür.

Başınızı eğdiğinizde hasır, boşluktaki en alçak noktaya oturmak için yanlara kayar. Altında kalan çok sayıdaki hassas tüyü dalgalandırır. Değişen şekil yer çekiminin ne tarafa çektiğini ortaya koyar. Kulaklardaki denge organlarının hepsi sinirler aracılığıyla beynin arka kısmına elektriksel mesajlar gönderir. Kurbağa ve timsah kadar basit hayvanlarda bile görülen bu kısım, beynin en ilkel kısımlarından biridir. Bu doku katmanları bizi dik tutmak ve hareketlerimizi koordine etmekten sorumludur. Bu bölge gece gündüz çalışarak denge organlarının mesajlarını karşılaştırır. Gördüğümüz, dokunduğumuz şeylere ve kaslarımızdaki gerginliğe göre kontrol eder. Verdiği kararlar, spagetti biçimli sinirler aracılığıyla, nasıl hareket ettiğimizi bilinçli olarak algıladığımız beynin ön kısmına iletilir.

Zeta'nın beyni daha sonra, hareketlerini koordine etmek ve iyice ayarlamak için kaslarına mesajlar iletir. Ancak bu her zaman o kadar kolay bir iş değildir. Zeta'nın ve balığın iç kulağı onlara ne tarafın yukarısı olduğunu söyler. Konuşmaları, doğal sesleri ve bir annenin kalp atışı gibi bilinçaltının derinliklerindeki mesajları taşıyan kulak, seslerin beynimize ulaşmasını sağlayan bir geçittir. Kaba dış kapakçığı ve gizli hassas ruhuyla kulak, duyu organlarının külkedisi gibidir.

Diğer duyularla karşılaştırıldığında, işitme ve denge kaba görünebilir. Kemiksi kaldıraçlara ve kanallarda dolaşan sıvılara bel bağlasa da, kulak çok hassas bir organdır. En zayıf sesleri duyduğumuzda bile, kokleada ki tüyler bir atomun çapından daha az hareket eder ve üstün denge duyumuz kendini gösterir. Alkol almadığınız sürece.

Son olarak kulaklarınıza iyi davranın.
Ne bu kulaklarınızla alıp veremediğiniz
Böyle yapmayın


Hiç yorum yok: