Deri hakkında bilgiler

Deri Epidermis
Deri (Epidermis)
Dünya dışındanmış gibi görünüyor olsa da burası mars değil. Yüzeyde ölüyken termostatın karmaşık tesisatı ve elektronik algılayıcılarının altında nabız gibi atar. Bu yazımızda insan derisinin derinliklerini keşfedeceğiz.

Ağırlığımızın yaklaşık 5 kilosu derimizdir. Bu ağır örtünün toplam alanı 2 metrekare kadardır. Sadece kağıt inceliğinde olsa da derimiz şaşırtıcı dayanıklılıkta bir zırh sağlar. Deri vücudumuzu örterek içerideki hayati organları korur. Yüzerken en dıştaki deri katmanı özel bir mayo gibi suyu vücudundan uzak tutar. Ancak deri sadece koruyucu bir zırh değildir. Vücut mekanizmamızın çok önemli bir parçasıdır. Çok katmanlı ve çok amaçlı derimiz hayatta kalmamızda temel bir rol oynar.

Derimiz dünyaya sergilediğimiz parçamızdır. Zengin çeşitliliğiyle kökenimizi, ruh halimizi, karakterimizi ve yaşımızı ortaya koyabilir. Ancak bu yüzeyin hemen altında inanılmaz bir yer altı dünyası, hayatta kalmamızı sağlayan zarif ve karmaşık bir sistemler ağı vardır. Mikroskop altında karmaşık bir tesisat ve elektronik bir labirente göz atıyoruz. Elimizin 1 santimetre karesinde ortalama 42 santimetre kan damarı, 100 acı algılayıcısı, 5 kıl, 21 metre sinir, 5 ısı algılayıcısı, 12 basınç algılayıcısı ve 1400 sinir ucu bulunur. Bu ekipman günün her anı bizi zarardan korumak, vücut ısısını kontrol etmek, bizi tehlikeden haberdar etmek için çalışmaktadır.

Her insan ince derilidir. Derinin en dış katmanı olan epiderm bir kağıt sayfasının yarısı kalınlığındadır. Epidermin temelinde deri hücreleri sürekli olarak bölünür ve büyür. Yeni hücreler yol bulup yüzeye çıkarlar. Yeni hücreler yüzeye ulaşınca sertleşir ve ölür. Gördüğümüz ve dokunduğumuz deri aslında ölüdür. Her gün 10 milyar ölü deri hücresi dökeriz. Bu bir ömür boyunca yaklaşık 23 kilogram eder. Sonuç olarak epiderm sürekli olarak yenilenir. Her 6 haftada bir yeni bir üstderimiz olur. Şaşırtıcıdır ama derimizi bir yılandan daha sık değiştiririz.

Bizi dış dünyadan sadece ölü bir deri katmanının koruduğunu düşünmek zor olsa da onsuz en ufak yağmurda bile boğulabiliriz. Bu dıştaki hücreler, suyu ve kimyasal maddeleri dışarıda, vücudun nemini ise içerde tutmak için çatı kiremitleri gibi üst üste biner. Bu katmanı kaybedersek, hayati önem taşıyan vücut sıvıları dışarı sızacağından ölebiliriz. Dış derimiz bizi saldırgan bir çevreden korumak için gelişmiştir. Mükemmel bir yaz gününde bile vücudumuz tehlike altındadır. Güneş yağı güneşin zararlı mor ötesi ışınlarını engeller. Yakıcı güneşte vücudun kendi korumasına destek olmak için güneş yağı şarttır.

Güneşte uzanırken, özel hücreler melanin olarak bilinen kahverengi bir pigment üreterek güneş ışığına tepki verir. Kontrollü şekilde güneşlenirse Melanin ona altın rengi bir ten kazandırır. Bunlar pigment hücreleri. Epidermin alt katmanındaki melanin yüklü koyu lekeler. Bu hücrelerin sayısı her insanda aynıdır ancak koyu tenli insanlarda pigment hücreleri daha aktiftir. Ne kadar çok melanin üretilirse koruma o kadar iyi gerçekleştirilir. O yüzden açık tenler güneş yanığı ve deri kanseri tehlikelerine daha açıktır. Ancak güneşten tamamen kaçamayız. Deri hücreleri güneş ışığındaki enerjiyi, güçlü kemiklerin oluşumuna yardım eden D vitamini üretmek için kullanır.

Yolculuğumuz bizi şimdi derinin ikinci katmanı olan dermise götürüyor. Et dünyasının makine odasına giriyoruz. Yumuşak ve esnek derimiz eğilmemizi ve gerinmemizi sağlar. Derimiz dayanıklı esnek liflerden, kolajenden ve elastinden oluşur. Bu yumuşak ve esnek katmanlar darbeleri emici görevi görür. Derinin elastiki özellikleri inanılmazdır. Derinizi çimdikler ya da gererseniz eski konumuna döner.

Derinin Yapısı
Derinin Yapısı
Ancak derimiz hareket etmemizi sağlamaktan fazlasını yapar. Hava nasıl olursa olsun, en kavurucu sıcakta bile, derimiz vücut ısımızı kontrol eder. Etimizin içinde haşlanmamızı önleyen bir tesisat vardır. Ter bezleri vücudumuzun termostat mekanizmasının bir parçasıdır. Derideki en önemli görevlerden birini yerine getirirler. Parmak uçlarından bizi serin tutmak için buharlaşan tuzlu bir sıvı sızar. Ter bezlerimiz bu sıvıdan günde 7,5 litre üretebilir. Tuzlu atık egzersizden sonra vücudumuzu kumlu hissetmemize neden olur. Normal bir günde, farkına bile varmadan 2 litrelik kola şişesini dolduracak kadar terleriz. Yükselen hava akımları da vücudumuzun ısısını alır.

İnsanoğlu sıcak bir varlıktır! Hareketli de olsak durgun da olsak, sıcak ya da soğuk her tür havada vücudumuz belirli bir sıcaklığı korumaya çalışır. Patrick'in çok çalışan kasları ısı üretiyor. Bu da vücut ısısının yükselmesi tehlikesini doğuruyor. Derisinde kan damarları genişliyor ve yüzeye doğru kan akışı artıyor. Derinin artık bu fazlalık ısıyı atması gerekiyor. Önce göğsü, omuzları ve başı tepki veriyor. Deri sıcaklığının en yüksek noktaya ulaştığı yerlerde, artan kan akışı açık renk lekeler olarak görülüyor. Artık elleri bile sıcak. Ter, hava akımları ve radyasyon istenmeyen ısıyı Patrick'in derisinden uzaklaştırıyor.

Patrick şimdi cesurca bir rüzgar tüneline dalıyor. Sıcaklık donma noktasının altında. Derisinde bulunan ısı kaybı mekanizmaları kapanmaya başlıyor. Sıcak noktalarını gösteren açık renk lekeler kaybolmaya başlıyor. Derisindeki damarlar kasılıyor ve ter bezleri kuruyor. En hızlı ısı kaybı parmaklarında görülüyor. Derideki ısı algılayıcıları, sıcaklık kontrolünde kilit rol oynar. Bu karmaşık mekanizmayı bir termostat gibi açıp kapatırlar. Bu algılayıcılar soğuğu hissedince, ufacık kaslar kılları yukarı kaldırarak tüyleri diken diken eder ve derinin üzerinde ısıtıcı bir hava tabakasını hapsederler. Deri algılayıcıları hafif dokunuşları da tespit eder. Bir sinek Kadamba'nın yüzüne konduğunda algılayıcılar beynine mesaj gönderiyor. Kadamba en hızlı refleks olarak göz kırpıyor.

Dokunma, acı, ısı algılayıcılarının hepsi birlikte çalışarak beyne mesaj yollar. Bir şey hissettiğinizde, bunun mesajı beyne saniyenin yüzde birinden daha kısa sürede ulaşır. Dokunma mekanizması David'in parmakları aracılığıyla okumasını sağlıyor. Dokunma algılayıcılarımızın birbirine en yakın olduğu nokta parmak uçlarıdır. İki buçuk milimlik aralıklarla uyarıcıları ayırt edebilirler. O yüzden David bu kabarık noktaların belirgin düzenini hissedip, her birini Braille alfabesindeki harfler olarak tanımlayabiliyor. Braille alfabesi etrafımızdaki dünyayla iletişim kurmada hassas derimizden yararlanmanın pek çok yolundan sadece biri. Elin bir dokunuşu bile çok şey anlatabilir. Yüzün esnek derisi daha da fazla mesaj iletebilir. Düzinelerce kas bu çocuğun yüzüne bir şekil veriyor. Lastiksi derisini çekip yüzünü sırıtma veya ekşitme hallerine sokuyorlar.

Yüzlerin uluslar arası bir dili vardır. Bütün bu ifadeler kas ve derinin özel bir düzenlemesiyle gerçekleşir. Renk konturlu bir resimde normal bir ifadeyi bir gülümsemeyle karşılaştıralım. Gülümsemede mavi kısım çenenin ve dudakların geri çekildiğini, yanaklarınsa ileri kaydığını gösteriyor. Dünyayla iletişim kurarken sadece yüzümüzü ve derimizi kullanmayız. Saçımızla da sinyaller göndeririz. Saç bir deri fazlalığıdır. Epidermin ölü dış katmanıyla aynı lifli malzemeden oluşur. Saç folikül denen küçücük deliklerden çıkar. Vücutta 5 milyon folikül bulunur. İnsan başında ortalama 150 bin kadar folikül olabilir. Özel bir mercek altında bakıldığında, saçların sık bir orman meydana getirdiği görülüyor. Arada beyazlar ve biraz da kepek göze çarpıyor. İnsanlar kıllıdır. Yakından bakıldığında, vücudumuzda bir gorilden daha fazla kıl olduğu görülür. İnsandakiler sadece daha kısa ve daha incedir. Sadece avuç içlerimiz ve tabanlarımız kılsızdır.

Her kıl günde 0,3 milimetre kadar uzar. Başımızda bir sürü saç olduğundan inanılmaz bir şekilde saçımız günde toplam 37 metre uzar. Saçın hor kullanıma dayanıklı bir yapısı vardır. Bu saç uçları 3 yıldan daha yaşlı. Binlerce tarama ve yüzlerce kurutma atlatmışlar. Bir saçı mikroskop altında binlerce kez büyütürseniz zırhını görürsünüz. Bu zırh, derinin dış katmanları gibi üst üste binmiş katmanlardan oluşur. Ölü saçlarımız başımızın tacıdır. Kendimiz ve kişiliğimiz hakkında ipuçları verir. Ama biz onlara cehennem azabı çektiririz. Mikroskop altında saçımıza verdiğimiz zarar gözler önüne seriliyor. Saçlar bu kötü muameleyi hiç hak etmez çünkü kafatasımızı güneş ışığından ve soğuktan korur. Hatta bir eş bulmada bize yardımcı olabilirler.

Vücudumuzdaki özellikle de gözümüzün etrafındaki kıllar aynı zamanda bir güvenlik sistemidir. Bir sinek gözümüzün köşesinden girmek istediğinde, yabancıları uzak tutmak için gelişmiş, çok kıllı bir barikat olan kirpiklerimizle karşı karşıya kalır. Kaşlarımız ise doğal ter bantlarımızdır. Alnımızdan akan terin gözümüze girmesini engeller. Ve kulaktaki kıllar, toz ve böcekleri filtreleyen, küçücük, mumsu damlacıklarla parıldar. Tırnaklar da saç gibi derinin ölü fazlalıklarıdır. Tırnaklarda sinir yoktur hiç sinirlenmezler. Ancak en hafif darbeyi bile algılayacak hassas deriye gömülmüşlerdir.

Derinin ve kılların karmaşık dünyası pek çok amaca hizmet eder. Ancak insan yaşlandıkça değişiklik belirtileri görülür. Erkeklik hormonları pigment ve folikülleri kontrol eder. Yaşlandıkça bu hormonlar bazı foliküllerin daralmasına neden olur. Daralan foliküllerden çıkan saç bebeklerinki kadar ince olur. Başınızın ne kadar etkileneceği genlerinize bağlıdır. Beyaz saç sadece rengini kaybetmiştir. Pigment üretimi yaşlandıkça azalır. Zamanın tahribi deride de görülür. Gözlerin etrafındaki deri kişinin yaşını ele verir.

Peki dış katman sürekli yenilenirken deri neden yaşlı görünür? Sonuçta 90 yaşındayken bile dış deri sadece 3 haftalıktır. O halde sorun nedir?

Kate derisini bir kozmetik uzmanına kontrol ettiriyor. Kate şu anda 45 yaşlarında. Yüzünden bir ifadenin kalıbı alınıyor. Mikroskop altında genç deri böyle görünüyor. Gençliğin tipik kapitone modeli. Gözeneklerden gelen yağla yağlanmış, nemli ve şişkin. Şimdi yılların Kate'e ne yaptığını göreceğiz. Derisi kuru ve gergin görünüyor. İnsan yaşlandıkça derisi incelir. Peki, bütün belirtiler yaştan mı kaynaklanır? Dikkatle bakınca kahverengi izler, lekeler, sarılaşma göreceksiniz. Deri kırış kırış olmuş esnekliğini kaybetmiş. Bunun yaştan kaynaklandığını varsayıyoruz.

Deri Ultraviyole Yanık
Deri ve Ultraviyole
Ancak gerçek suçlu güneştir. Bu güneşlenen kadın yanıkların yanı sıra, mor ötesi radyasyon nedeniyle derinin erken yaşlanması tehlikesine de açık. Yanıkları iyileşir ancak derinin derinliklerinde başka kalıcı hasarlar olacak. Pigmenti yapan bir hücre, girdiği çılgınca faaliyet sonucunda sınırlarını fazlaca zorlanmış. Ve elastinin deriyi esnek kılan, tüy gibi hafif siyah dokusu mor ötesi ışınlar tarafından yok edilmiş. Elastin sertleşip katı kümeler oluşturmuş. Güneşi tenimizde hissetmek bize bir esenlik duygusu verir. Ancak bu duygu güneşe tapma noktasına ulaştığında, mor ötesi radyasyona karşı bizi olağanüstü zırhımız bile koruyamaz. Vücudumuzda mor ötesi radyasyonu tespit edecek algılayıcı bulunmaz. Hatta yıkım ortaya çıkana dek bize zarar verdiğini bile fark etmeyiz.

Deri ilk savunma hattımız ve kişisel termostatımızdır. Bizi dış dünyayla ve birbirimizle temas halinde tutar. Gülümsememizi sağlar, hareketlerin zorluğunu azaltır. Güzel bir vücuda sahip olmak uğruna, sahip olduğumuz en kıymetli ve muhteşem şeylerden birini tehlikeye atıyoruz. Deri bugüne dek tasarlanmış en muhteşem koruyucu örtüdür ve korunmayı hak eder. O yüzden güneşe tapmayın, derinizi taşlamaya kalkmayın ve elde yıkayın.

İyi günlerde kullanın.


1 yorum:

Adsız
merhaba benimde bir sorum olacak deride kaşıntı olduktan sonra kızarıp morarma meden oluyor teşekkürler
22.10.14