Hormonlar ve Bezler

Sanrıların yarattığı bir sanat dünyası değil bu. Tam tersine burası gerçek dünya. Bu kristaller de hormon. Hormonlar her birimizi, yaşamlarımızın her saniyesini kontrol eder. Onlar iç bedenimizle dış dünya arasında bir köprüdür. Ne zaman kızacağımızı, ne zaman mutlu olacağımızı, ne kadar uzayacağımızı, hangi cinsiyetten olduğumuzu ve savaş mı yoksa aşk mı yapacağımızı hormonlar belirler.

Hormonlar yaşamımızın ritmini kontrol eden kimyasallardır. Herkesin günlük bir ritmi, vücudunu kontrol eden 24 saatlik doğal bir döngüsü vardır. Biyolojik saat genellikle hayatımızın gerisinde sessizce işler. Uyanmak, yemek, uyumak gibi günün diğer sıradan olaylarıyla birlikte tıklamasını sürdürür. Ancak hava yolculuğuyla başa çıkabilecek şekilde gelişmemiştir. Yeni bir zaman diliminde saatinizin ayarını değiştirmek sadece saniyelerinizi alır. Ancak biyolojik saat o kadar kolay hazırlanamaz.

Biyolojik saat yavaş yavaş normale dönerken günlerimiz yorgunluk ve şaşkınlık içinde geçer. Bunlar 20. yüzyılın sorunu Jet lag'in klasik belirtileridir. Jetlag vücudumuzdaki kimyasal savaşların bir yan etkisidir. (Jetlag: uzun uçak yolculukları gibi yolculuk sonrasında kişilerin, aynı gün dönümünü yaşamasının yarattığı sağlık problemi)

Biyolojik saati kontrol eden hormonlar arasındaki çatışmadan kaynaklanır. Beynin bir acil kontrol sistemi vardır. Elektronik sinyaller bir sinir ağı boyunca yanıp söner. Kimyasal kontrol sistemimiz biraz daha yavaş fakat aynı derecede önemlidir. Emirler birkaç farklı bezden gelir. Bezlerin her biri hormon denen kimyasal haberciler gönderir. Pankreas yiyecekleri sindirmekle görevli bezlerden biridir. Hormonlarını, etrafını kuşatan kan damarlarından oluşan labirente fışkırtır. Kan, hormonları vücudumuzun her yerine taşımak için ideal bir dağıtım sistemidir.

Kanımızdaki hormonların artışı ve azalışı günlük ritmimizi belirler. Özel bir hava yolunda pilotluk yapan Chris için herhangi bir aksama ciddi sorun oluyor. Her hafta 15 bin kilometre uçuyor ve saatini her gün birkaç saat ileri ya da geri alıyor. Chris her zaman evindeki programına göre yiyerek ve uyuyarak bu durumla başa çıkıyor. Farklı bir zaman dilimine gelen yolcuların işi kolay değildir. Biyolojik saatlerinin ayarlanması gerekir. İçimizde sadece bir tane biyolojik saat olsaydı işimiz çok zor olmazdı.

Pineal Bez Üçüncü Göz
Pineal Bez (Üçüncü Göz)
Ancak vücudumuzda pek çok dahili saat bulunur. Çünkü farklı bezlerin hormon üretmek için kendi programları vardır. Evdeyken Chris'in bezleri doğal olarak uyumlu çalışıyor. Vücudunun her sabah harekete hazır olması için, temel uyku ve uyanıklık döngüsünü hazırlayarak faaliyetlerini organize ediyorlar. En basit vücut saatimizin etkisi altında vücudumuzun her fonksiyonu geceden gündüze, hatta mevsimden mevsime değişir. Bu saatin ne akreple yelkovanı vardır, ne çarkları, ne de kurma kolu.

Bu biyolojik şaheser beynin derinliklerinde, hipotalamus denen bir bölgede bulunur. Buradaki iki küçücük sinir yığını günlük bir ritimden, insan saatinin hiç durmayan tik taklarından sorumludur. Her saat gibi düzenli olarak kontrol edilmeli ve gerekirse yeniden ayarlanmalıdır. Bu da beynin kimi zaman üçüncü göz denilen başka bir bölgesinin görevidir. Üçüncü göz (pineal bez) geceleyin melatonin hormonunu salgılar. Bu hormonun üretimi her sabah gözlerimiz gün ışığını tespit eder etmez durur. Melatonin seviyesinin düşmesi bizi uyandırır. Güneşin doğuşu Chris'in temel saatini sürekli olarak 24 saatlik bir ritme ayarlamaktadır. Beyni hipofiz bezi aracılığıyla vücut ritimlerini düzende tutmaya çalışır.

Yarım gramdan daha hafif olan bu küçücük dokunun, bütün vücut üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Her birinin kendine özgü görevleri olan yarım düzine hormon salgılar. Bu hormonlardan biri vücudumuzun büyümesine yardımcı olur. Ama çoğu hormon vücudun daha aşağısındaki başka bezleri harekete geçirmek için salgılanır. Kimyasal komutlar bu bezlere kendi hormonlarını üretmelerini söyler.

Sonuç olarak günün değişik zamanlarında Chris'in vücudunun farklı kısımlarında farklı hormonlar görev yapar. Her sabah erkenden Chris'in hipofiz bezi, böbreküstü bezlerini hedef alır. Bu bezler Chris'in vücudunu, gündüz en iyi performansı göstermesi için ayarlar. Bir yağ tabakasının altında gizlenmiş olan böbreküstü bezi aslında iç içe iki farklı bezdir. Dış katman günlük hormon döngüsünü başlatır. Chris'in böbreküstü bezleri sabahın ilk saatlerinde kortizol hormonunu üretmeye başlıyor. Uyandığında zirveye ulaşmıştı. Kortizol bir sabah ilacıdır. Kortizolun 24 saatlik ritmi, insan yetişkinliğe adım attığında ayarlanır. Yaşlandıkça normal döngüdeki değişikliklere uyum sağlamak zorlaşır. Seyahat ettiğimizde kortizol birkaç gün eski zaman çizelgesine bağlı kalır. O yüzden uzun bir hava yolculuğuna uyum sağlamak sadece uyku düzenini geri kazanma meselesi değildir.

Hormonların bozulmuş ritimlerini düzeltmeleri bir haftayı bulabilir. Sabah toniği etkisini yitirirken böbreküstü bezinin iç kısmı adrenalin ve noradrenalin denilen uyanıklık hormonlarını salgılamaya başlar. Chris'in vücudunu ve zihnini formda tutmaktan böbreküstü bezleri sorumlu. Ani bir tehlike bu hormonların çarpıcı biçimde artmasına neden olur. Bu felaket, bir uçuş simülasyonunda olsa bile. Adrenalin bizi korkutur ve noradrenalin kızdırır. Birlikte üretildikleri için korku ve kızgınlığı aynı anda yaşayabiliriz. Tehlike hissettiğimizde beyin doğrudan böbreküstü bezlerine sinir sinyalleri gönderir. Böylece bu korku ve kızgınlık hormonlarının aniden artmasını sağlar. Uyanıkken her iki hormonun molekülleri de damarlarımızda dolaşmaktadır. Bu basit kimyasal maddeler neredeyse aynıdır. Korku ve kızgınlığı birbirinden sadece 1 atom ayırır.

Adrenalin böbrek üstü bezinden salgılanır.
Adrenalin böbrek üstü
bezinden salgılanır.
Adrenalin ve noradrenalin stres altındayken zirveye çıkar. Uçuş simülatörü Chris ve yardımcı pilotu Tim'e ne tür sorunlar çıkarırsa çıkarsın, bu hormonlar onlarla başa çıkmalarına yardımcı olur. Normalde böbreküstü bezi her bir kızgınlık hormonumuz için, adrenalinden yani korku hormonumuzdan 4 molekül salgılar. Ancak bazı insanlar diğerlerinden daha fazla noradrenalin üretir ve duyguları daha kısa sürer. Yine de kızgınlık hormonunun olumlu bir yanı vardır. Noradrenalin bizi uyanık tutar ve konsantre olmamıza yardım eder.

200 yolculu bir 757'nin pilotu kalkışta motor yanmasıyla karşı karşıya kaldığında en iyi durumda olmak zorundadır. Alarmı önce Chris'in beyni fark eder. Sinir sistemi derhal tepki verir. Kontrolleri yöneten kaslara komutlar gönderir. Bir an sonra böbreküstü bezinin hormonları vücuda akın eder. Eğitimli bir pilot sakin görünür ama içindeki hormon dalgasını kontrol edemez. Daha hızlı ve daha derin nefeslerle oksijen alımı artar.

Chris'in gözbebekleri büyüyerek görüşünü artırır. Tükürük ve sümük kurur. Böylece akciğere giden yollar genişler. Kalbi daha hızlı atarak beyne ve kaslara daha fazla kan pompalamaya başlar. Artan terleme vücudunu serinletir. Kasları gerilip sıkılaşarak çabuk ya da enerjik hareketlere hazırlanır. Enerjiyi korumak için yiyecek sindirme gibi önceliği olmayan fonksiyonlar ertelenir. Chris'in kanı bile değişmiştir. Şu anda hastalıkla savaşmada daha etkilidir ve daha çabuk pıhtılaşır. Tehlike boyunca Chris'in kanı adrenalin ve noradrenalinle doludur. Ancak gerilim sona erince hormonlar azalır. 10 dakika içinde normal seviyeye dönerler.

İnsan daha doğmadan önce bile hormonlar yaşamını yapılandırmaya başlar. Ultrason taramasında görülen 9 haftalık cenin, uyanma hormonu kortizolun etkisiyle sağa sola dönüyor. Hormonlar en temel özelliklerimizi şekillendirir. Bir çocuk genetik açıdan erkek olarak kodlanmışsa testisleri testosteron üretmeye başlar. Testosteron erkek cinsel organlarının büyümesini yönlendirir. Testosteron olmasa genital organlar dişi cinsel organlarına dönüşürdü ve her cenin kız olurdu. Herkes dişi olurdu.

15 hafta sonra bebeğin tiroit bezi başka bir hayati hormonu pompalamaya başlar. Tiroksin hormonu çocuğun bütün organlarının normal hızda büyümesini sağlar. Çok küçük çocuklarda Tiroksin sinir hücrelerinin büyümesini kontrol eder. Ama hepimizde bir görevi daha vardır. Yiyecekleri yeni vücut dokusuna dönüştürme hızımızı ayarlar. Ortalama bir yetişkin vücudu her gün yaklaşık 250 gram kas ve doku yenilemek zorundadır. Hepimizdeki tiroksin seviyesi farklıdır. O yüzden bazı insanlar yiyeceği vücut dokusuna dönüştürmede diğerlerine göre daha iyidir. Tiroksin de oldukça basit bir moleküldür ve boyutuyla orantısız bir rolü vardır. Vücudun yağ rezervlerini yakma hızını ve tükettiğimiz yiyecekleri ne kadar verimli kullanacağımızı belirler. Aynı zamanda vücudumuzu sabit bir sıcaklıkta tutan termostatımızdır.

Chris ve Tim simülatördeki stresli 4 saat boyunca, her zamankine göre çok daha fazla enerji tükettiler ve daha fazla vücut hücresi eskittiler. Gerilim geçtikten sonra enerjilerinin yerine konması gerekiyor. Vücutları yıpranmayı onarmak için yiyeceğe ve içeceğe ihtiyaç duyuyor. Şu anda susadılar ve açlar. Genel olarak prova çok iyi geçti. Bir iki şeyden bahsetmek istiyorum. Motorda arıza çıkınca, zorlanmayı özellikle beyin hisseder. Beynin yakıtını glikoz denen ve kanda çözülen kan şekeri sağlar. Glikoz vücudun bütün kısımları için anında sağlanan bir enerji kaynağıdır. Ancak sadece beynin kullanabileceği tek yiyecektir. Kan şekeri düşünce kendimizi yorgun hisseder ve bayılırız.

Pankreas karaciğere insülin salgılaması için talimat verir
Pankreas, karaciğere insülin
salgılaması için talimat verir
Vücuttaki kimyasalların dengesi bozulduğunda iş yine hormon sistemine düşer. Bu kez pankreas devreye girer. Kendisinden büyük komşusu karaciğere (liver) talimat gönderir. Karaciğer vücudun yedek şeker deposudur. İnsan yemek yedikten sonra kan şekeri seviyesi yükselir. Pankreas insülin salgılar. Bu hormon karaciğere kandan şeker almasını ve ilerde kullanılmak üzere depolamasını söyler. Öğünler arasında kan şekeri düşer. Pankreas insülin desteğini kapatır ve glukagon denen ikinci bir hormonun akışını hızlandırır.

Glukagon hemen hemen insülinin tersidir. Glukagonun etkisi altında karaciğer şekeri kana geri koyar. Glukagon insülinden çok daha küçük bir moleküldür ancak onun kadar etkindir. Bu iki hormon kimyasal bir tahterevallinin iki ucunda birbirlerini dengeler. Birlikte kanımızdaki glikoz miktarını kontrol ederler. Ayrıca sindirim sistemimizdeki tuhaf ve karmaşık kimyasal madde karışımlarıyla mucizevî bir şekilde başa çıkarlar.

Akşama doğru bütün hormonlarımızın dengesinde bir değişim meydana gelir. Bu değişikliklerin bazılarını biyolojik saatimiz kontrol eder. Ancak diğerleri kendi kontrolümüz altındadır. Şundan yiyebiliriz. Yemek vakti kendi ritmini belirler. Enerjiyi yakma hızımızı tiroksin belirlerken, kanımızdaki şeker seviyesini de insülin takip eder. Kan şekeri bir yemeğin ardından yükselir, sonra yavaş yavaş düşer. Çok düştüğü zaman acıkırız. Genelde bu iki hormon uyum içindedir. Ama denk düşmezlerse, gerekenden daha fazla yemek isteyebiliriz. Yaşlandıkça iştahımız aşağı yukarı aynı kalır. Ancak enerjiyi daha yavaş yakarız ve kilo alırız.

Adrenalin de akşam yemeği masasında varlığını hissettirir. Günün sonuna doğru adrenalin seviyesi düşünce duyularımızın keskinliği ve ayırt ediciliği azalır. Yiyecekler akşam daha lezzetlidir. Ne kadar geç yerseniz, yemeği o kadar çok beğenirsiniz. Vücudumuzdaki adrenalin azalınca uykumuz gelir ve yatmaya hazır oluruz. Ancak tamamen uyanık bir halden uykulu olmaya geçiş zaman alır. Chris'in kan dolaşımındaki hormon seviyeleri yavaş yavaş değişerek organlarına ve sistemlerine 24 saatlik döngünün gece aşamasına hazır olmalarını bildirir.

Vücut Saati
Vücut Saati
Uykuya dalmamızdan hemen sonra vücut onarma aşamasına geçer. Ana bez olan hipofiz büyüme hormonu üretimini artırmaya başlar. Bu kimyasal, kemiklerini ve kaslarını uzatarak çocukların büyümesini sağlar. Ancak yetişkinler için de çok önemlidir. Büyüme hormonu hücrelere gün içinde yıpranma ve aşınmaları onarma emri verir. Chris'in kanındaki büyüme hormonu uykuya dalmasından bir buçuk saat sonra yükselir. Bu sırada adrenalin en düşük seviyededir.

Derin uyku vücudun en savunmasız halidir. Kan sistemimiz sürekli olarak hormonlarla işbirliği içindedir. Ve belli bir hormona ancak belli hücreler tepki verebilir. Bu molekülde sadece büyüme hormonunu yakalayabilen bir grup atom yüklenmiş. Hücrenin tepkisini harekete geçiriyor ve büyümeyi teşvik ediyorlar. Doğru atom grubu olmadıkça dünya kadar hormon bile işe yaramaz. Yanlış moleküller tepki verseydi yemek yemek bizi kızdırabilir ya da acil bir durum karnımızı acıktırabilirdi. Ve biyolojik saatimiz tamamen bozulurdu.

Yeni bir gün ve bir başka hormon kümesi yeni zaman dilimine uyum sağlamaya çalışıyor. Kanımız düzinelerce hormon taşır. Hormonların beynimizi ve duygularımızı nasıl etkilediklerini hiç kimse bilmez. Örneğin batıdan doğuya uçtuğumuzda jet lag, doğudan batıya doğru uçmaya göre iki kat uzun sürer. Seyahat planlarımızdan bütün hormonlarımız aynı şekilde etkilenmez. Kimileri daha yavaş bir ritimde seyreder. Bazı hormonlarımız böbreklerimize inerek sistemimizdeki su dengesini kontrol eder. Diğerleri kanımızdaki tuz oranını takip eder, gözlerle ya da kemiklerle kalsiyum alışverişi yapar ve vücudumuzun her kısmına hayati malzemeler taşır.

Hormonlar sadece birer saat ya da kimyasal haberciler değildir. Hep birlikte bilinen en karmaşık sistemi, insan vücudunu kontrol ederler. Saldırgan bir dünya tarafından kuşatıldığımızda, hormonlar hayatta kalmamıza yardımcı olmak için iç kimyamızı ayarlarlar. Daha sakin anlarda bile siz hissetmeseniz de içinizdeki hummalı çalışma devam eder. Üzüldüğünüzde, kızdığınızda, sevindiğinizde, acıktığınızda, uykunuz geldiğinde kısacası her zaman ve her yerde size destek olan hatta her sabah sizi uyandırıp ve güne hazırlayan hormonlar hep sizi desteklemeye devam edecekler. Siz istemeseniz de.


Hiç yorum yok: