Kanser hakkında bilgiler

Kanser Araştırmaları
Kanser Araştırmaları
Bir doktordan duyulabilecek en ürkütücü şey her halde bir kanser şüphesinden söz edilmesidir. Bu teşhis çağımızın en ürkütücü teşhisidir. Bu kelimenin akla getirdikleri acı, ızdırap ve ölümdür. Yalnız kişiyi değil tüm aileyi yasa ve kedere boğan bir teşhistir bu. Bu korku ve endişeler elbette ki nedensiz değil ama günümüzde tedavi kabul eden kanser türleri giderek artmakta.

Bundan yirmi yıl kadar önce lösemili çocukların yüzde 5’i normal bir yaşamı sürdürebiliyordu. Oysa bugün vakaların yüzde 60’ı kontrol altına alınabiliyor. Göğüs kanseri olan kadınların yüzde 70’i tehlikeli 5 yıl dönemini sağlıklı olarak geçirebiliyorlar. Beyin kanserlerinin erken teşhis edilebilenleri bile artık tedavi ediliyor. Her ne kadar son yıllarda tıp bu konuda çok ciddi gelişmeler kaydettiyse de hala bazı kanser türleri yaşamsal tehlikelerini korumakta akciğer, bağırsak, idrar yolu ve karaciğer kanserleri bu gruptadır.

Kanserin değişik türleri vardır ama hepsinin ortak yanı yapı ve işlev bakımından anormal hücrelerin denetimsiz ve aşırı çoğalmasıdır.

Kanserli bir tümörün nasıl oluştuğunu iyi anlamak için önceden canlıların oluşum sürecine bakmalıyız. Yaşayan her organizma tek bir hücreden yola çıkar. Bu tek hücre çoğalmaya başlar ve bu süreç hücreler özel görev ve işlevler kazanıncaya kadar devam eder. Örneğin sinir hücreleri sinir dürtülerini aktarmaya başlarlarken, kas hücreleri kasların kasılmalarını sağlayan proteini üretir. Hücreler bu işlevleri yapma yeteneklerine kavuşurken, bazı becerilerini, üreme ve çoğalma yetilerini kaybederler. Her bir hücre ancak belirli bir adette bölünebilir.

Normal bir hücrenin kanserli bir hücre halini alması, normal işlevini unutması ve programlandığı ölçülerin dışına çıkması demektir.

Bu durumdaki hücre frenlenemez bir çoğalma evresine girer. Çoğalmanın durdurulamaması doku büyümesinin normal çoğalan bir doku biçiminden farklılaşmasına neden olur ve bu durum yaşamsal bir önemi olan organ yada dokuda gerçekleşirse bu dokunun normal işlevini bozarak ölüme yol açar.

Bilim hücrelerin bu kaotik çoğalmasının nedenlerini tam olarak bulamamıştır. Kanserli hücrede ki bu olumsuz gelişmeye neden olan birden çok etken vardır. Bazı bünyelerin kalıtsal olarak yatkınlığı da bu nedenler arasındadır. Kalıtsal faktöre ek olarak, kanserin oluşmasına neden olabilecek diğer unsurlar yaşam biçimi ve çevre şartlarıdır. Çevre şartlarına en belirgin örnek çalışma ortamında kanserojen kimyasalların bulunmasıdır. Bunun dışında akciğer kanseriyle sigara kullanımının çok yakın ilişkili olduğu bilinmektedir.

Bir başka risk unsuru beslenme rejimidir. Araştırmalar göğüs kanserinin fazla yaygın olduğu ülkelerde hayvansal yağlarında çok tüketildiğini göstermektedir. Bağırsak kanserinde kırmızı et tüketiminin fazla olduğu dikkati çekmiştir. Buna ek olarak füme et tüketiminin sindirim sisteminde kansere açık bir ortam hazırladığı bilinmektedir. Sigara, hayvansal yağlar, kırmızı et gibi etkenlerin yanında kahve, kimyasal katkılı besinler ve alkolü de saymak gerekir.

Bunların dışında bazı tür kanserlere ruhsal nedenlerin uygun bir ortam hazırladığı da bir gerçektir. Depresyonda, bunaltıda, stresli ortamda, içe dönük bir yaşam tarzında, ruhsal bir şok hatta ciddi bir fiziki darbe sonunda bünyenin kanserin gelişmesine daha uygun hale geldiği bilinmektedir. Bu kadar değişik unsurun rol oynadığını dikkate alan bazı kişiler bu ölümcül hastalığa karşı önlem almanın imkansızlığına inanırlar. Ne var ki araştırmacılar bu nedenlerin iyi kavranması halinde kansere karşı verilen savaşın kazanılabileceğine vaki inançlarını korumaktadırlar.

Kanserin en ölümcül türlerinden biri akciğer kanseridir. Kanser ölümlerinin beşte biri akciğer kanserinin kurbanları arasındadır. Bu katliamdaki en büyük suçluda sigaradır. Akciğer kanseri kurbanlarının yüzde 80’i sigara tiryakisidir ve bunların çoğu da erkektir. 1986 yılından bu yana akciğer kanserinden yaşamını yitiren kadınların sayısı, göğüs kanserinden ölenleri geçmiştir. Bu olumsuz gelişmenin gelişmiş ülkelerde sigara tiryakisi kadınların sayısının giderek artmasıyla orantılı olmasını bir tesadüfe bağlayamayız. Yine de göğüs kanseri kadınların korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Kuzey Amerika da her 12 kadından biri bu hastalıktan kendini kurtaramıyor. Ailesinde göğüs kanseri olan kadınlarla çocuğu olmayan kadınlar, 30 yaşından sonra çocuk sahibi olanlar ve adet görmeye erken yaşta başlayanlarda bu oran daha fazladır. Göğüs kanserinin en etkili önlemi sık kontrol ve erken teşhistir.

Ne yazık ki kanser çocuklara karşı da acımasız davranmaktadır. Hastalık her 600 çocuktan birini 15 yaşından önce yakalıyor. En yaygın tür olan löseminin oranı yüzde 35’e yükselmiştir. Bu çocuklara kemoterapi uygulanmakta buda saç dökülmesine neden olmaktadır. Çocuklarda kanser büyüklerden farklı seyir takip eder. Hastalık çocukların karakter yapıları üzerinde de etkili olmaktadır. Çocuklarda ki kanser genellikle derinlerde ki dokularda oluşmaktadır. Çoklukla karaciğer, lenf dokuları, sinir dokuları ve beyin dokularında daha yaygın olduğu bilinmektedir. Çocuklarda kanser çok çabuk ilerleme gösterdiğinden önlem almakta zordur. Ne var ki çabuk gelişen çocuk tümörleri tedaviye de oldukça olumlu cevap vermektedir. Böylece iyileşme eğilimi daha yüksektir. Günümüzde kanserli çocukların yaşama şansı yüzde 50’ye yükselmiştir.

Kanser teşhisi konulan bir hastada hastalığın seyri nasıl yavaşlatılabilir?

Normal olarak ilk akla gelen tümörü ameliyatla vücuttan çıkarmaktır. Çıkarılan tümörün metastaz yapma ihtimali ortadan kalkar ve vücudun koruma mekanizması güçlenir. Tümörün ileri bir safhada yakalanması halinde ameliyatın başarı şansı ve hastanın iyileşme ihtimali vardır. Ama cerrahi girişim her tip tümöre karşı başarılı olmaz. Hastalıkla mücadelede başka tedavi yöntemleri de kullanılmalıdır.

Radyasyon tedavisinde hem kanserli tümöre hem de yakınındaki hücrelere atak edilir. Ne var ki radyasyon tedavi ancak büyük dozlarda kullanıldığı zaman bir yarar sağlar. Ve sadece lokalize olmuş bir tümörde bu yöntem kullanılır. Yayılmış kanserlerde bu yolla bir fayda elde etmek söz konusu değildir. Kanser hücreleri vücuda bir kere yayılınca kansere uygulanabilecek tek tedavi kemoterapi ve ilaç yoluyla olur. Bu yöntemlerin rahatsız edici yan etkileri olsa da durum geçicidir ve uygulamanın çoğu kez kanseri durdurduğu, hastanın yaşam süresini uzattığı bilinmektedir.

Kemoterapide uygulanan ilaçlar etkisini hücrenin DNA yapısını değiştirerek gösterir, ancak sağlıklı hücrelerinde DNA’sını da değiştirerek onlarında zarar görmesine yol açar. Bütün yan etkilerine karşın bu tedavinin başarılı sonuçları nedeniyle sıkıntılarına göğüs gerilmektedir.

Kanser hastalığını yenmede her geçen gün yeni yeni yöntemler geliştirilmektedir. Bunlardan biride immüno terapidir ve bu tedavide aynı çörek otu etkisinde olduğu gibi vücudun doğal savunma mekanizmalarını harekete geçirmek esastır. Bazı kanser türlerinde hormonal tedavide iyi sonuçlar verebilir. Göğüs kanseri, salgı bezleri ve cinsel uzuv kanserlerinde bu tedavi uygulanmaktadır.

Kanserle mücadelede erken teşhis hayati bir önem taşır. Tümörün varlığı ne kadar erken fark edilirse tedavinin etkinliği de o kadar artar. Dünyanın dört bir yanında araştırmacılar erken teşhis yolları üzerinde araştırmalar yapmakta. Örneğin tümörün ürettiği unsurlar üzerinde çalışılmakta ve kanserin daha ilk işaretleri hücrede göründüğünde durumu tespit yolları aranmaktadır. Erken teşhis çalışmalarının yanında tedavi olanakları üzerinde de yoğun bir çalışma vardır. Kanser korkunç bir hastalıktır ama onu alt etmek içinde dünyada pek az konuda yapılan, son derece ciddi araştırmalar yapılmaktadır.


Hiç yorum yok: