Bağışıklık Sistemi Bağışlamaz

Bağışıklık Sistemi, Mikrop, Virüs, Bakteri, Toksin, Mantar
Bağışıklık Sistemi
Vücudunuzun içinde bir ordu harekete geçiyor. İster kara yoluyla gelsinler ister hava yoluyla tüm istilacılara karşı anayurdunu koruyor. Bu yazımızda, vücudumuz düşman bir ortamda saldırıları savuştururken barikatları güçlendiriyoruz.

Graham ölümcül bir muharebeye en fazla bu kadar yakın olabilir. Ancak bizim tembel televizyon bağımlılığımız yine de bir kahraman. Bir öğleden sonra tembellik ederken bile Graham'ın vücudu kuşatma altında. Etrafındaki milyarlarca düşmanı, asalakları, virüsleri ve mikropları savuşturuyor. Vücudumuz kendi bağışıklık sistemini geliştirmiştir. Uzmanlaştıkları rolleriyle bir mikroskobik hücre ordusu saldırganları engeller, istilacıları yok eder, hatta hasarı tamir eder. 21. yüzyıl yaşamı kolay görünüyor ancak bu görünmez hücre ordusu olmasaydı, daha bebekken hayatımızı kaybederdik. Mızraklar sadece Graham'ın hayal dünyasında var ancak kesikler ve yaralar günlük hayatın bir gerçeği.

İlk savunma hattımız derimizdir. Derinin savunması aşılırsa vücut savunma ve onarım için derhal birliklerini harekete geçirir. Kan, bir ilk yardım çantasının bütün malzemelerini içerir. Defalarca büyütülmüş kilit oyuncuları görüyorsunuz. Yarayı tıkayan trombositler, kiri ve döküntüleri temizleyip enfeksiyonu öldüren akyuvarlar. Hızlı tamir işlemi olmasa hepimiz genç ölürdük. İyileşme kemiklerde başlar. Vücut savunma ve onarma tugayını burada üretir. Kemik iliği kanda devriye gezen uzman şok birliklerinin doğum yeridir. İlk harekete geçenler trombosit denen küçücük hücrelerdir. Yarayı tıkamak için kan damarlarının içinden saldırırlar. Onlar olmasa en küçük çizikte bile kan kaybından ölürdük. Alyuvarlar kesilen bir yerdeki kanda oluşan mikroskobik bir lif ağına yakalanırlar.

Alyuvarlar kanın pıhtılaşmasını sağlar; pıhtı ise kanın dışarı sızmasını ve mikropların içeri girmesini engeller. Hasardan haberdar olan kandaki akyuvarlar şimdi savunma hattında ilerliyor.

Mast hücreleri adındaki uzmanlaşmış hücreler çok önemli bir görevi yerine getirmek için harekete geçiyor. Püskürerek histamin denen bir kimyasal çıkarıyorlar. Histamin kesiği kuşatan kan damarlarını genişletiyor ve kanın daha iyi akmasını sağlıyor. Böylece hayati önem taşıyan onarma ve bağışıklık sistemi hücreleri kan dolaşımından kaçıp dokuya ulaşabiliyor ve hasarlı yere etki edebiliyor. Aralarında çöpçüler de var. Bu özel hücreler kesilmiş deriyi istila eden kiri ya da mikropları temizliyor. Bu hücreler ve sonuçta ölen hücreler yaranın dış kısmında irin gibi görünür. Yaranın pis görünmesine yol açarlar; ama bu vücudun onarıldığının işaretidir. Derinin yüzeyindeki yara kabuğu da bir işarettir. Bu koruyucu örtünün altında iyileşme ve yeniden büyüme başlayabilir.

Ve en son bir uzman hücre daha, bir perisit hasar yerine gidiyor. Perisitler birbirine bağlanarak yaranın yüzeyinde yeni bir deri örtüsü meydana getirirler. Aynı zamanda en derin katmanlardaki deri hücreleri, kaybedilenlerin yerlerini almaları için daha hızlı büyümeye teşvik edilir. Bu hücre topu, düzleşerek yeni bir deri katmanı oluşturacak. Ancak vücut her zaman saldırıya açıktır.

Evlerimiz bir sığınak değil. Temiz görünebilir ancak içinde görünmez yağmacılar kaynıyor. Yastığının içinde, burada 100 kat büyütülmüş haliyle gördüğümüz ev tozu akarları var. Bu gözsüz canavarlar en titiz insanların evinde bile tam pansiyon konaklıyor. Perdeler ve yatak takımları, halılar ve mefruşatlar ev tozu akarı için ideal yetişme alanlarıdır. Tek bir yastıkta milyonlarcası yaşayabilir. Oyuncak ayı bile onlara ev sahipliği yapabilir. Ev tozu akarları hepimizin döktüğü ölü deri hücreleriyle beslenir. Şirin görünebilirler ancak dışkı topakları ölümcül olabilir. Nefesle içe çekildiklerinde astıma neden olabilirler.

Ev tozu akarının topakları belki de 20. yüzyıl belasının en yaygın nedenidir. Sıcak ve kötü havalandırılan modern evlerimiz ev tozu akarlarını yüreklendirir. Dışkıları ince tozlar gibi havada asılı kalır.

Graham onları içine çekmekten kaçınamıyor. Tehlikelerden habersiz ancak rahat meskenini paylaşan tek canlı ev tozu akarı değil. Antika bir sandalyenin minderinde ya da tahta aksamında tahtakuruları gizleniyor olabilir. Çatıya tünemiş kuşlar da yanlarında bit getirir. Bitler evlerimize girip yatakta bizden beslenirler. Ev hayvanlarımızın da kiracıları vardır. Pireler de insan kanıyla beslenir. Kedi pireleri sadece kaşınmamıza neden olur, ancak pireler veba ve tifüs gibi ölümcül hastalıkları yayabilir.

Orta çağda Kara Ölüm adıyla da anılan veba Avrupa nüfusunun üçte birini öldürmüştü. Vebayı yayan pirelerdi. En temiz insan bile bir mikrop oteli gibidir. Kirpiklerimizin kökünde ufacık kiracılar yaşar ve burunlarımızın etrafındaki gözeneklere doluşurlar. Bu kat kat büyütülmüş bir insan akarı. Ve bu bıyığın üst ucunda öğle gezintisine çıkmış bir başka akar kılın etrafında sürünerek ilerliyor. Graham'ın mutfağının sıcak havasında, daha da küçük organizmalardan milyonlarcası konaklayıp beslenebilecekleri bir yer arıyor.

Mayalar, mantarlar, küf, bakteriler. Bunlarla kaynayan yerlerde yaşıyoruz. Yiyeceklerimizde ve üzerimizde hızla çoğalıyorlar. Graham kendini rahatlamış hissedebilir ama hala temiz değil. Sabun ve su tozu ve kiri giderebilir fakat bunca ovmaya rağmen milyarlarca maya ve bakteri yine de temizlenmez. Onlar insan derisinin kalıcı sakinleridir. Bu hayaletimsi damga, esaslı bir yıkamadan sonra bile elinizde yaşayıp gelişen bakteri kolonilerini gözler önüne seriyor.

Bakteriler hem üstümüzde hem de içimizdedir. Sadece bağırsaklarımızda 1 kilo kadar bakteri yaşar. En çok boyunda, koltuk altında ve yüzde bulunurlar. Koltuk altınızın her santimetre karesinde iki buçuk milyon mikrop yaşar. Bu mikroorganizmaları aramak için insan derisinin binlerce kez büyütülmüş yabancı arazisine iniyoruz. Mikroplar kendilerine yiyecek sağlayan yağ ve ter bezlerinin etrafında yaşar. Pek çoğu derimizin dışındaki ölü hücrelerin altında geçici olarak konaklar. Bakteriler için sıcak bir yuva ve gezici yemek büfesi oluruz. Her yarığa yerleşirler, parmak uçlarımızın kabartılarına bile. Mantarlar en iyi ayaklar ve kasıklar gibi nemli ortamlarda gelişir. Ayak parmaklarımızın arasındaki mikroplar sert gazlar çıkararak kendilerini ele verirler. Bu pis kokan organizmalar, peynir üreticilerinin doğru kokuyu verebilmek için krem peynire ekledikleri bir bakteri türünün üyesidir. Üstümüzde yaşayan bakteriler erzaklarının bedelini öder. Zararlı mikropların vücudumuzu ele geçirmesini önleyerek bizi korurlar.

Bağışıklık Sistemi Savunması Deri de Başlar
Bağışıklık Sistemi Savunması
Deri de Başlar
Derimizde stafilokok ve streptokok denen ölümcül mikroplar yaşar. Kan dolaşımına girerlerse, ikisi de insanı öldürebilir. Mikroskobik müttefiklerimiz bizi korur. Katilleri uzak tutan antibiyotikler yaparlar. Bu dost mikroplar her gün her saat, bizim adımıza kimyasal savaş açarlar. Onlar vücudumuza inşa edilmiş savunma mekanizmalarının öncü kuvvetleridir. Yine de Graham'ın vücut savunması tetikte beklemeye devam ediyor. İlk savunma hattı derisi, dayanıklı, su geçirmez ceketi.

Derinin dış katmanı her gün soyularak mikropları ve kiri döker. Ancak yaşaması, duyup görebilmesi beslenip nefes alabilmesi için bu zırhta delikler olmalıdır. Tehlikeye açık her deliğin kendine özgü bir savunması vardır. Graham'ın kulağındaki kıllar kiri dışarıda tutar. Kulak kiri mikropların yapışkan mezarı olur. Gözyaşları güçlü bir antiseptik içerir. Göz enfeksiyonlarını çok nadir kaparız.

Graham'ın zırhındaki bir başka zayıf noktası da burnu. Burun deliklerindeki kıllar bazı istilacıları yakalar ve burun yollarında sümük mikropları hareketsiz hale getirir. Silia denen milyonlarca mikroskobik kıl hassas solunum yollarımızı korumak için pisliklere geçit vermez. Ama bazı şeyler bu savunmalardan kaçabilir. Akciğerimiz tehlikeye açık bir savaş alanıdır. Amyant lifleri, polen ve toz, fabrika bacalarından çıkan artık gazlar ve sigara dumanının katranı içimize girip akciğeri tıkayabilir. Bu sakin yerde hava temiz ve sağlıklı görünüyor. Ancak Graham henüz sorunlarından kurtulmuş değil. Polen, toz akarı ya da kedi tüyü burnumuza girerse alerjilerin, saman nezlesinin ve astımın semptomlarına yol açabilir.

Bilim adamları alerjilerin bir 20.yüzyıl belası olduğunu düşünüyor. Hapşırmamızın nedeni bağışıklık sistemimizin hata yapmasıdır. 20.yüzyıla kadar bu kurtlar gibi asalaklar bağırsaklarımızda yaşardı. Vücudumuz onlara saldırmanın yollarını geliştirdi. Saman nezlesi olanlar, sanki kendilerini bu uzun zaman önce yok olmuş kurttan korurmuş gibi polen ve toz akarı gibi maddelere tepki verirler. Hasarın tamiri için hayati önem taşıyan mast hücreleri, gözlerin, burnun ve bronşların sümük dokusunda hızla harekete geçer. Bölgeyi histamin ile doldururlar. Bu da gözlerin sulanmasına ve burnun akmasına neden olur. Saman nezlesinin berbat semptomları bir yanlış kimlik tespiti vakasıdır.

Graham'ın dış savunması dört dörtlük değil. Derisi dayanıklı, ama zarar görebilir. Güneş olmasa Dünya'da yaşam da olmazdı. Bununla birlikte morötesi ışınlar derimizi yakabilir ve yaşlandırabilir. Batı dünyasında en hızlı artış gösteren ve ölümle sonuçlanan hastalıklardan biri olan deri kanserine yol açabilir. Zırhı başka yollardan da aşılabilir. Örneğin bir açıklık beklemeyi sevmeyen yırtıcılar tarafından kan emici böcekler hastalık yayar. Kan dolaşımına soktukları asalaklar karaciğeri, böbrekleri ve beyni sömürgeleştirir. Sıtma ve uyku hastalığı, gelişen dünyada binlerce kişiyi öldürüyor. Graham'ın vücudu evdeki tehlikelerin yanı sıra kırdaki saldırıları da savuşturdu. Tehlikede olduğunu bile bilmiyordu. Bütün bunlar olurken uyuyordu.

İnsanlar sosyal yaratıklardır. Bu tam da mikropların hayatta kalıp gelişmeleri için gereken şeydir. İnsanoğlunu avlayan tek canlı olarak mikroplar kalmıştır. Kalabalık bir barda, başka kirletici maddelerle birlikte diğer insanların nefesini içinize çekmemeniz zordur. Tim nezle olmuş. Hepimiz yılda en az iki kez oluruz. Ve nedenini anlamak zor değil. Her öksürük ve hapşırıkla mikropları dışarı saçıyor. Bulaşıcı maddeler ses hızından daha hızlı bir şekilde 4 metre uzağa kadar atılabilir. Temas yoluyla da nezle bulaşabilir. Temas yoluyla geçme ihtimali öksürük ve hapşırıktan daha yüksektir. Derimizde mikrop taşırız ve sürekli döktüğümüz ölü deri hücrelerinin artıklarıyla birlikte onları başkalarına bulaştırırız. Kendisinin ve mikroplarının nerede olduğunu görmek için, Tim'in ellerine özel bir floresan boya koyuyoruz. Şimdi sahneyi mor ötesi ışıkta baştan izleyeceğiz. Judy'ye birkaç mikrop. Biraz fıstıklara. Judy'ye biraz daha. Ve bir kısmı da barmene gidiyor.

Antibiyotikler bazı mikropları öldürülebilir. Bu tip bakteriler tam anlamıyla patlarlar. Ancak antibiyotikler virüslere, çocuk felcine, AİDS’e, hepatite dokunmaz. Bu hastalıklar korkunç bir bedel ödetir. 1919'daki İspanyol gribi, Birinci Dünya Savaşı'ndan daha fazla insanı öldürmüştür. Bu, nezle virüsünün bilgisayarda oluşturulmuş bir portresi. Nezle virüsü en ilkel yaşam formlarından biridir. Virüsler canlı bir hücrenin dışında fazla yaşayamazlar. Çünkü yardım almadan üreyemezler. Bir virüsün insan hücresini istila edişini izliyorsunuz. İçeri girince hücrenin kontrol mekanizmasını ele geçiriyor ve kendisinin binlerce kopyasını yapmak için kullanıyor. Hücre patlıyor ve görünmez virüs parçacıkları içeren kendi parçalarını etrafa kusuyor. Vücuda bırakılınca da çok geçmeden diğer hücreleri istila ediyorlar ve enfeksiyon yayılıyor.

Bu, grip virüsü kapmış ve ölmek üzere olan bir insan hücresi. Hücre büzüşüyor ve ölüyor. Enfeksiyonun bu aşamasında vücudun üstün bağışıklık(immün) sistemleri kırmızı alarma geçiyor. Özel akyuvarların vücutta kendi yolları vardır. Bu lenf sistemi adı verilen ikinci bir dolaşım sistemidir. Akyuvarlar vücutta devriye gezmek için bu yolu kullanır. İstilacılara karşı sürekli gözcülük yaparlar. Doğrudan harekete geçebilir ya da alarmı çalmak için bir lenf bezine dönebilirler. Akyuvarların kendi yolları ve kendi karargahları vardır.

Burada, bademciğin içinde bir sürü akyuvar harekete geçmeyi bekliyor. Her birinin özel bir görevi var. Kimyasal savaş ve bire bir dövüşmeyle iki kollu bir saldırı düzenliyorlar. Tahrip edilen sopa benzeri şeyler, vücudun katil hücreleri tarafından saldırıya uğramış bakteriler. Bu, iki tarafın birbirine denk olduğu bir savaş değil, bakteriler saniyeler içinde yok ediliyor. Katil hücre çetesi yabancı bir hücreye saldırıyor. Ölümüne savaşıyorlar. Burada bir akyuvar, bakterileri tuzağa düşürüyor. Hücrenin dokunaçlarına takılıyorlar. Yakalandıktan sonra çabucak yenip yok edilecekler. Her zaman akyuvarlar kazanmaz. Örneğin bu seferki öldürülmüş, avı yani akciğerdeki bir amyant iğnesi tarafından deşilmiş.

Katil hücrelerden sonra kimyasal savaş başlar. Vücudun bağışıklık sistemi harekete geçer. İstilacılara karşı kimyasal bir zehir yapmaları için özel hücreler çağrılır. İnsan vücudu yüz binlerce farklı zehir üretebilir. Bu zehirler antikor adı verilen Y şeklindeki moleküllerdir. Her biri belli bir mikroba saldırması için gelişmiş bir uzmandır. Antikor molekülleri virüsün üstündeki belli yerlere, onun yabancı olduğunu gösteren beyaz lekelere saldırır. Kimyasal bir işlem başlar, hücre duvarlarını eritir ve onu öldürür. Bu hücreler aynı virüsle tekrar karşılaştıklarında onu hatırlayacak ve virüsün vücudumuzu ele geçirmemesi için daha hızlı müdahale edecekler. Bağışıklık kazandık.

Ancak virüsler şekil değiştirebilir ve bağışıklık sistemimizi kandırabilirler. O yüzden enfeksiyona karşı savaş devam eder. Vücudumuz her günün her saati hayatta kalma savaşı verir. Akyuvarlar (lökositler) sürekli hareket halindedir. Boğarak, zehirleyerek ve ezerek öldürürler. Bu hücreler korkunç saldırılarını kendi dokumuza çevirselerdi, asla hayatta kalamazdık. Savunma ve onarma, en tembel insanlarda bile vücudun en hayati işlevlerinden biridir. Uzman Komando Birliklerinden oluşan bu koruma ordusu günün her saati yanımızdadır ve bizi saldırgan bir dünyanın bir adım uzağında tutar.


Hiç yorum yok: