AİDS hakkında bilgiler

AİDS, HİV
AİDS
Son yıllarda büyük ve tehlikeli bir salgın ürkütücü bir hastalık bir grup insanı kırıp geçiriyor. Kurbanlarının bulaşıcılığından ötürü toplumdan dışlandığı henüz tedavisi olmayan bu hastalık AİDS.

Jerry de bir süre önce bazı sağlık sorunları belirmeye başlamış. Yorgunluk, kilo kaybı ve ateş bunların başlıcaları. Tanı HİV virüsü bulaşması yani AİDS’e neden olan virüs. Poll de AİDS virüsünü almış. Yaşamı değişik hastalıklarla sık sık bölünüyor ve son altı ayda altı ayrı ameliyat geçirmek zorunda kalmış. Bu hastalıkların nedeni taşıdığı HİV virüsü.

Edinilmiş bağışıklık yetersizliği sendromu hastalığına ilk olarak 1981 yılında rastlanılmış. Ama tanımlanması 1983 yılında olmuş. O günden bu yana bilim adamlarını uğraştırmaya ve kurbanlarını acımasız bir şekilde kaçınılmaz sona doğru taşımaya devam ediyor. Hastalığın nedeni HİV olarak bilinen insan bağışıklık yetersizliği virüsü.

İlk başlarda belli ülkelerde ve gruplarda rastlanılan bu hastalığa günümüzde dünyanın dört bir yanında her yaş ve cinsiyetteki insanda rastlanıyor. HIV ile tanışmış annelerin bebekleri bile bu hastalığı taşıyor ve onun kurbanı oluyorlar. Sadece kanada da AIDS’li vakaların sayısı her yirmi ayda bir ikiye katlanıyor. 25 – 44 yaş grubundaki erkeklerin ölüm nedeni olan ilk on hastalığın içinde artık AİDS’te var.

Oysa HİV son derece kırılgan bir virüs kan, sperm, vajina salgıları ve anne sütü gibi vücut salgılarının dışında yaşayamaz. Tükürük ve göz yaşıyla bulaşması da henüz tam olarak kanıtlanmamış. Virüs salgıyla ve doğrudan temas sonucu bir başkasına bulaşıyor. Cinsel ilişki sırasında anüs ve vajina yoluyla sperm yada vajinal salgıların mikroskobik bir açıklıktan da olsa kana karışması bulaşma nedeni. Damardan iğne bağımlılarının aynı iğneyi kullanmaları en yaygın bulaşma yollarından biri. Kan verenin üç aydan daha önce virüsü almış olması durumunda da kan nakli bir bulaşma nedeni. Ama kan merkezleri artık bu konuda gerekli önlemleri almış durumdalar.

HIV virüsü taşıyan bir anneyse gebelik, doğum ve emzirme sırasında bebeğine bu mikrobu bulaştırabilir. İnsan bağışıklık yetersizliği virüsü tıbbın bir numaralı düşmanı olmuş durumda. Hem de çok ufak ve acımasız bir şekilde gözden kaçan ele avuca sığmayan bir düşman. Bu virüs vücudun bağışıklık sistemini yıkıma uğratıyor.

Aslında bu virüsün yaşayan bir organizma olup olmadığı bile tartışma konusudur. Canlı bir hücrenin dışında cansız bir parçacık halindedir, çoğalamaz. Ne var ki konakladığı hücrenin metabolizma süreçlerini bozup yeni virüs parçacıkları yapımı için kullanıyor.

HIV virüsü hücredeki DNA’nın RNA’ya dönüştürülmesi sürecinin tersine çevrilmesidir. Bu onun genetik kodudur. Bir retrovirüs olarak içine girdiği hücrenin DNA'sıyla birleşip ona hakim olur. Sahibi olduğu transkriptaz enziminin yardımıyla DNA’yı RNA koduna dönüştürüyor. Virüs böylece doğrudan hücrenin çekirdeğini etkiliyor. Ve bu hücre sayesinde çoğalmayı başarıyor.

HIV vücuda girdiğinde lenfositlerin özel bir tipi olan ve T yardımcı hücresi olarak bilinen akyuvarlara saldırır. Aslında bu hücrelerin başlıca görevi bağışıklık sistemi içinde vücutta oluşan enfeksiyonlarla mücadele etmektir. HİV'in bazı uzantıları lenfosit zarındaki cd4 molekülüyle ilginç bir yakınlık içindedir. Virüs bünyesindeki transkriptaz enzimi sayesinde lenfositin çekirdeğine nüfuz eder. Uzun bir süre bu konak hücrede sessiz ve etkisiz durabilir. Uykudaki virüs bir bakteri, mantar yada stres gibi bir etkenin biyolojik dengeyi bozmasıyla harekete geçer. Hücreyi varlık nedeninin dışındaki bir fonksiyona dönüştürerek viryon denilen virüs parçacıklarını üretmeye başlar.

Virüs iliklerde, kalın bağırsakta, akciğer hücrelerinde ve çok ciddi hasarlar bırakabileceği beyine yerleşebilir. Kendisini vücutta iyi gizleyebileceği için yakalanması da oldukça güçtür. Uykuda yada aktif olduğu dönemleri ayarlayan genleri vardır. Virüs oldukça karmaşık bir mekanizmayla beyin hücreleriyle bağışıklık sisteminin makrofaj adı verilen hücrelerini tamamen yıkıma uğratır.

Hastalığın değişik safhaları vardır. Normal ve sağlıklı gibi görülen bir dönemden sonra AİDS bağlantılı rahatsızlıklar dizisi görünmeye başlar. Jerrynin durumu budur. Bu durumda genel vücut sağlığında önemli bozulmalar görülür. Bu sırada kısa süreli duraklamalara da rastlanır. Bu dönemin belirtileri şunlardır:

  • Lenf bezlerinde şişmeler,
  • Mantar enfeksiyonları,
  • Tüberküloz tifo gibi bakteriyel enfeksiyonlar,
  • Vücutta iç kanamalardan kaynaklanan kızarıklıklar,
  • Beyni ve omuriliği etkileyen sinirsel bozukluklar.


Bağışıklık sistemi tam olarak yıkıma uğrayınca giderek artan bir hızla bir takım fırsatçı enfeksiyonlar belirmeye başlar. Vakaların yarısından çoğunda fırsatçı bir parazitin yol açtığı bir zatürre tipine rastlanır. Bazı parazitler akciğerlerden başka beyin, mide ve bağırsak iltihaplanmalarına neden olabilir. ARC aşamasında rastlanılan mantarsal enfeksiyonlar giderek artar. Bazıları iç organları etkilerken bazıları menenjite yol açar, karaciğer, deri, kemik ve akciğerlerde yıkım başlar.

Kaposi Sarkoma
Kaposi Sarkoma
Deride koyu mavi yada kızıl lekeler ve vücutta yaygın tümör kitleleri durumuyla seyreden ve ender rastlanan bu deri kanseri olan kaposi sarkomaya AIDS’lilerde çok sık rastlanır. Biraz önce bahsettiğimiz özel zatürre türünden sonra bu hastalıkta genellikle AIDS’lilerde rastlanılan bir hastalıktır. Deride kahverengimsi tümörlerle ortaya çıkar, her beş vakanın birinde derideki tümörler iç organlara kadar ilerler. Kasık, boyun ve koltuk altı lenflerindeki şişliklerin nedeni yıkıma uğramış akyuvarlardır.

Aids virüsünün üremesini durduracak ilaçların bulunması konusunda ciddi sayılabilecek bir ilerleme olmamıştır. Bu alanda en sık kullanılan ilaç olan AZT yada Zidovudine bazı hastalarda virüsün çoğalmasını yavaşlatmakta ama onu yok edememektedir. Azt transkriptaz enziminin olumsuz etkisini azaltabilmektedir. Ayrıca fırsatçı enfeksiyonları zayıflatan, zihinsel ve sinirsel bozukluklara iyi gelen vakalarda gözlenmiştir. Ne var ki ilaç özellikle ilikler üzerinde son derece toksik bir etkiye sebep olduğundan ciddi kansızlık sorunları oluşturabilmektedir. Tıp bilimi bu tür yan etkileri olmayan ilaçlar üzerinde çalışmaya devam etmektedir.

HIV virüsü almış hastaların iyi bir diyet uygulamaları, düzenli uyumaları, alkol ve uyuşturucudan uzak durmaları gereklidir. Elle tutulur kanıtları olmasa da stres, sağlıksız yaşam şartları, bulaşıcı hastalıkların bu hastalığı körükleyici etkileri olduğu muhakkaktır.

Hastalığın şimdilik kesin tedavisinin olmaması ve bulaşıcı yapısı koruyucu hekimliğin önemini arttırmaktadır. Dünyanın dört bir yanında bu konuda büyük ve masraflı kampanyalar sürdürülmektedir. Bunların başında cinsel ilişkilerde gerekli önlemlerin alınması geliyor. HIV testi pozitif çıkan biri cinsel yakınlıkta bulunduğu insanlar varsa bunları uyararak yayılmayı önleme konusundaki görevini yerine getirmelidir. Bu hastalığın kurbanı olan Jerry ve Pol gibi insanlar için yaşam elbette çok zordur. Hastalığın ve tedavinin getirdiği fiziksel rahatsızlıklar kadar ıstırap verici olan ruhsal zorluklarla da karşı karşıyadır onlar.

Aids kurbanları arasında hastalıklarını başkalarına bulaştırma endişesiyle inzivaya çekilenler vardır. Bazıları bunu toplumdan tepki görmemek için yaparlar, bazılarıysa sağlıklarındaki en ufak bir olumsuz gelişmenin ürkütücü beklentisi içindedirler. Ama bugün için AİDS’ten korunmanın tek yolu gerekli önlemleri alarak yaşamaya devam etmektir.

Günümüzde AİDS hiçbir ayırım yapmadan kadın erkek herkes için bir tehlikedir. Bu nedenle hastalığın yayılmasında belli grupları suçlamakla bir şey elde edemeyiz. Hastalığın gerçek nedenini ve tedavi yöntemlerini bulma çalışmaları yanında koruyucu nitelikteki aşı çalışmaları aralıksız devam etmektedir. Araştırmacılar hastalığın gerçek nedenini araştırarak anti-virütik ilaçları da geliştirmeye çalışıyorlar. Bir aşının bağışıklık sistemimize bu virüsü tanıtabilmesi imkanı doğduğunda artık bu dehşet verici hastalıktan korkumuz kalmayacak.

Bu hastalığı kapmış olanlarsa kendilerine verilen doktor tavsiyesi ve tedavi yöntemlerine harfiyen uyarak bu sahada gece gündüz sürdürülen çalışmaların sonuçlarının onlara yetişmesini ümit ve inançla beklemelidirler.


Hiç yorum yok: