Deve dikeni ve faydaları hakkında bilgiler

Gerçek bir karaciğer şifası.

Deve dikeni
Deve dikeni
16. yüzyılda İngiliz botanikçi John Gerard, deve dikenini her türlü karaciğer problemi için önerirken 19. yüzyılda Alman doktorlar deve dikeni tohumlarından elde edilen ekstreyi sarılık ve belli başlı karaciğer hastalıklarının tedavisi için kullanmışlardır. 20. yüzyıl başlarında Avrupa da botanik bilimi hızla ilerlerken 1949 da Alman araştırmacılar deve dikeninin yüksek dozda karbontetraklorürle zehirlenen hayvan karaciğerlerini tedavi ettiğini görmüşlerdir.

Latince ismi Silybum marianum olan deve dikeninin geçmişi 2000 sene öncesine dayanıyor. Eski Yunan ve Kuzey Avrupa halk kültüründe bu bitkinin mistik boyutunu sıkça ele alınıyor.

Bir rivayete göre deve dikeni bitkisinin yapraklarındaki beyaz damarlar, annesi Hz. Meryem, Hz. İsa’yı emzirirken sütünün, dikenin yaprakları üzerine dökülmesinden ileri geliyor. Bu nedenden dolayı İngilizce de St Mary’s Thistle veya Milk Thistle olarak da adlandırılan Deve Dikeni, ülkemizde Meryemana dikeni olarak da bilinmekte.

Deve dikeni 2000 yıl önce ilk defa Hindistan ile Pakistan sınırındaki Kaşmir bölgesinde keşfedilmiş. Söylentiye göre Kaşmirin kuru ve çorak toplarında yetişen bu bitki, gövdesinde bulunan tatlı sıvısıyla devenin en sevdiği bitkiydi. Ancak deve dikeni sadece göz alıcı görüntüsüyle değil çok başka özellikleri sayesinde ön plana çıkmıştır.

İlk çağlardan beri deve dikeni, hep bir şifa olarak görülmüş ve tohumları tedavi amacıyla yaygın olarak kullanılmıştır. Eski Yunanlılar deve dikenini yılan zehirlenmeleri, Eski Romalılar safra problemleri, Araplar ise sarılık gibi karaciğer hastalıklarının tedavisi için kullanırlardı.


Karaciğeri nasıl tedavi ediyor ?

Karaciğer koruyucu tedavi
Karaciğeri korur
Araştırmalar, deve dikeninin “flavolignan” adı verilen “hepatoprotektif” yani karaciğeri koruyan özelliği olan maddeler içerdiğini göstermiştir. Tohumu, %3 oranında, karaciğeri koruyan bir flavolignan olan silymarin içermektedir. Bilimsel araştırmalarda, silymarinin 4 şekilde etki etiği belirtiliyor.

  • Silymarin, karaciğer hücre zarını kuvvetlendiriyor böylelikle alkol, ilaç, zehir gibi kimyasalların karaciğere girmesini ve karaciğere zarar vermesini engelliyor.
  • Silymarin karaciğeri tehdit eden hepatit virüslerinin de çoğalmasını engelleyerek hepatitli hastaların iyileşmesini hızlandırıyor.
  • Silymarin antioksidan özelliği sayesinde karaciğer hücrelerinde zarar veren serbest radikallerin yol edilmesini sağlanın yanı sıra Glutatyon (GSH) gibi vücudumuzda doğal olarak sentezlenen bazı antioksidan maddelerin miktarını artırıyor.
  • Silymarinin karaciğerin kendini yenileme kapasitesini artırıyor. Silymarin, karaciğerde bağ dokusu oluşmasını engelleyerek karaciğerin işlevlerini yerine getirememesiyle sonuçlanan siroz hastalığını önlüyor veya siroz olmuşsa hastalığın ilerlemesini engelliyor.


Eski bitkiyle, modern tedavi

Modern tıbbın karaciğer hastalıkları için maalesef önerebileceği fazla alternatif olmadığı açıkça biliniyor. Nitekim uygulanan tedavilerin hem yan etkileri oldukça fazla hem de etki mekanizmaları hastalıkları tedavi etmekten ziyade hastalıkların semptomlarını baskılamak yönünde. Bu durumda karaciğeri koruyup, yenileyip, iyileştirirken vücudun diğer sistemlerine de zarar vermeyen doğal bir preparata ihtiyaç da artıyor.


Doktorların önerisini Sağlık Bakanlığı onayladı.

Herhangi bir karaciğer problemi olan kimselere deve dikeni bitkisi tüm dünya da yaygın olarak önerilmektedir. Deve Dikeni, Almanya’da karaciğer iflasıyla sonuçlanan Amanita Phalloides adı verilen mantarın neden olduğu zehirlenme vakalarında kullanılmaktadır. Ülkemizde de zehirlenme vakalarının %95’ini oluşturan Amanita Phalloides mantarının tek ilacı deve dikenidir.

Deve dikeni, yapısında bulunan silymarinin hem koruyucu, hem tedavi edici hem de yenileyici özelliği sayesinde alkol ve ilaca bağlı karaciğer hastalıkları ve karaciğer yağlanması gibi sık görülen karaciğer hastalıklarında özellikle yurt dışında hekimler tarafından sıkça önerilmektedir.


1 yorum:

Unknown
Merhaba, deve dikenini hangi formda almamız ve ne şekilde tüketmemiz gerekmektedir? Örneğin çay olarak mı, öğütülmüş şekilde çiğneyerek mi veya kapsül olarak mı?
Saygılarımla, Efe Denen
4.8.14