İnsan beyni hakkında ilginç bilgiler

Beyin
Beyin
Gerçekleştirdiğimiz her hareketi kontrol eder. 14 milyar hücresiyle muazzam karmaşıklıkta bir ağ oluşturur. Bu sayede doğduğumuz andan itibaren öğrenmemizi sağlar. Bu hareketsiz katlar vücudun en meşgul organıdır. Bize sürekli anlayış ve yaratıcılık sağlar. Bu yazıyı okurken beyniniz kendinin farkına varacak.

"Düşünüyorum, öyleyse varım." İşte bütün insan düşüncesinin ve bilincinin yuvası. İnsan beyni, yaradılışın en bilinmeyeni, ancak kendi varlığından haberdar olan tek nesnedir. Aynı zamanda karmaşık bir bilgi işlem merkezidir. Gözlerin net görüşünü, duyuların etrafımızdaki sesleri ve güzel kokuları algılayışını, dudakların hassas kıvrımlarına dokunanları ve derinin her santimini kullanır. Bu duyular bizi ılık rüzgara ya da karın soğuğuna, en hafif dokunuşa ya da yakıcı acıya karşı uyarır.

Bu sinyaller vücudun bilgi otoyolu omurilikten geçer. Bu narin sinir yığını, dikenli zırh omurga tarafından korunmaktadır. Omurilik yukarıda, kafatasının kemikli miğferine bağlanır. Kafatası tüm dış dünyayı kuşatabilecek küçük bir organı barındırmaktadır. Brian ve sınıf arkadaşları bu değerli cevherin tam olarak farkında değil. Vücuttaki diğer organların aksine, beynin durmak bilmez faaliyetlerini kolayca hissedemez ya da izleyemeyiz. Ancak insanların başarısının sırrı beyindir.

Dünyaya güç ya da hız yoluyla değil, bu özel organın gelişimiyle hakim olduk. Dil ve matematik gibi soyut semboller ile düşünebiliyor ve nesilden nesle bilgi aktarabiliyoruz. Beynin gücü ilk bakışta belli olmaz. Aşırı büyük bir cevize benzeyen beyin, 1300 gramlık yumuşak ve sulu bir dokudur. Beynin sırrı, mikroskobik boyuttaki milyarlarca sinir hücresinde saklıdır. Düşündüğümüz sırada, bu sinirlerde bir anlık elektrik sinyalleri yanıp söner. Bu, tıpkı bir bilgisayar çipi hesap yaparken minicik transistörleri arasında elektrik akımının dolaşmasına benzer. Ancak beynin sinir ağı çok daha karmaşıktır.

Tek bir beyindeki 10 trilyon bağlantı, Samanyolu'ndaki yıldız sayısının 100 katıdır. Aktif beyin hücreleri bolca enerji kaynağına ihtiyaç duyar. Kan damarı ağı, beynin yakıtı olan oksijeni ve şekeri getirir. Beynin içinden her dakika yarım litreden fazla kan geçer. Ve sürekli bir kan kaynağı şarttır. Oksijen kesildiğinde sinirler hızla ölür. Sadece birkaç saniye sonra, bazı hücrelerin faaliyeti durur ve bilincimizi kaybederiz. Birkaç dakika sonra beyin kalıcı hasar alır.

Beyin Enerjisi
Beyin Enerjisi
Brian'ın beyni 10 watt'lık bir enerji kaynağına ihtiyaç duyuyor. Bu miktar bilgisayarın ihtiyacı olandan çok daha az. Tıpkı bilgisayardaki gibi, Brian'ın sinir sistemi de daha geniş bir şebekeye bağlı. Elektrik enerjisi omurilik aracılığıyla beyne doğru ve beyinden dışarı sinyaller taşıyor. Ama yakından bakınca sinir hücreleri elektrik kablolarından çok daha farklıdır. Sinyallerin atlayabileceği pek çok boşluk vardır, bu da binlerce alternatif yol sağlar. Ve yaşayan sinir hücreleri komşularına bağlanıp, bilgisayardaki elektrik akımlarının programlanmış yollarının aksine, yeni yollar meydana getirebilirler. Sinir sistemi vücudun ilk oluşan kısımlarındandır.

İnsan yumurtası döllendikten sadece 3 hafta sonra, bazı hücreler diğerlerinden farklı bir şişkinliğe dönüşür. Bunlar daha sonra beyni ve omuriliği meydana getirir. Sonraki 2 ay boyunca, sinir sistemi inanılmaz bir hızla gelişir. Bu süreçte, beyin her dakika 250 bin sinir üretir. Bu hücreler vücudun dokuları arasında ilerleyip son yerlerini alırlar. Burada yeni gelen bir hücre komşularına bağlanmak için dokunaç çıkarıyor. Rahimdeki ilk 4 ayda, bebeğin beyni hayatı boyunca sahip olacağı bütün sinir hücrelerini üretmiş olur. Aynı zamanda kemikler de oluşmaya başlar. Tehlikeye açık sinir ağını korurlar.

Kafatasının üst kısmı 8 ayrı kemikten oluşur. Bu da içinde beynin büyümesini mümkün kılar. Doğumdan 5 ay önce 14 milyar beyin hücresi yerini almıştır. Ancak doğumda bile bu hücreler arasındaki hayati bağlantılar eksiktir. Diğer hayvanlara nazaran, yeni doğan bir insanın beyninin tam potansiyeline ulaşması için kat etmesi gereken uzun bir yolu vardır. Beynin kablo tesisatını tecrübe şekillendirir. Ebeveynler ve öğretmenler binlerce yıldır biriktirilen bilgileri aktarırlar. Genişleyen bağlantı ağı beynin hızla büyümesini sağlar.

Gözlerden, kulaklardan, ellerden ve ayaklardan gelen sinyallerle beyin genç bedeni koordine etmeye başlar. Çocuk başarılarını tekrar ederek el-göz koordinasyonunu iki ayak üzerinde dengede durma becerisini ve hatta dil kadar karmaşık bir şeyi öğrenir. Bazı çocuklar 2 yaşına geldiklerinde 2000 kelime konuşabilirler. Öğrendikçe beynin yapısını değiştiririz.

Beynin bütün kısımları, telefon hatları gibi zikzaklar çizen bu sinir lifi yığınlarıyla bağlıdır. Ne zaman bir hareketi ya da kelimeyi tekrarlasak kullandığımız bağlantı güçlenir. Böylece yeni bilgiler ve beceriler edindikçe beynimizin bağlantılarını tam anlamıyla yeniden yaparız. Yeniden kurulan bu bağlantılar insanları öğrendikleri açısından son derece esnek kılar. Bir tür olarak başarımızın sırlarından biri budur.

Beyincik, Alt Beyin
Beyincik (Alt Beyin)
Bağlantıların yeniden kurulması ön beyinde gerçekleşir. Burası beynimizin düşünen kısmıdır. İnsanlarda ön beyin aynı bu cümle gibi öylesine karmaşıklaşmıştır ki, karmaşıklaşmış kararında karar kılmak bile bir bakıma kafa karmaşıklaştırıcıdır. Beynin alttaki kısımları kalbimizin atmasını ve ciğerlerimizin nefes almasını sürdürmeye yarar. Karnabahar şeklindeki beyincik, vücudumuzu dengede tutar. İnsan beyinciği, hayvanlar alemindeki en karmaşık beyinciktir (cerebellum). Muhtemelen bunun nedeni 2 ayak üzerinde durmanın 4 ayak üzerinde durmaktan daha zor olmasıdır.

Beynin delicesine hakim olmak istediğimiz ama bir türlü beceremediğimiz bu alt kısmı tek başına ilkel bir güzellik taşır. Beyincik olmasaydı dik dururken ve adım atarken konsantre olmamız gerekecekti. İnsan beyni ilkel temelinden yukarıya doğru, karışık bağlantıları olan ardışık katmanlara ve son derece şaşırtıcı bir karmaşıklığa sahiptir. Bizi birey yapan her şey bu katmanlarda saklıdır. Duygular, anılar, istekler ve düşünceler.

İnsan beyni bugünkü boyutuna ve karmaşıklığına, insan neslinin şempanzeden ayrılmasından sonraki 5 milyon yılda ulaşmıştır. Beynin evrim hikâyesi kafatasındaki değişikliklerle açıklığa kavuşur. Günümüz şempanzesinin beyni, olası atalarımızdan birinin 3 milyon yıl önce yaşamış Australopitekus Afrikanus'un beyninden biraz daha küçüktür. 2 milyon yıl önce, daha büyük beyinli primitif insanlar ortaya çıkmıştır. Bu insanlar ilk aletleri yapmışlardır. Yarım milyon önce ortaya çıkan bu insanın kafatası, Australopitekus'a göre iki kat büyüklükte bir beyin içeriyordu. Homo erektus ateşi kullanma sanatında uzmanlaşmıştı. İnsan beyni bugünkü büyüklüğüne 130 bin yıl önce ulaşmıştır. Ancak bizimkine benzer bir zihinsel kapasiteye sahip olması için 100 bin yıl daha geçmesi gerekmiştir.

Akıllı bir beynin okuduğu son paragrafı kabul etmesi mümkün değildir. İlk insan Hz. Adem’dir. Ve Alemlerin Sahibi Allah (CC) tarafından yaratılmıştır. Allah adeta insan üzerinde sanatını tasarımını ilmini ve sevgisini konuşturmuştur. İnsan yana yıkıla, ondan etkilene bundan etkilene, değişe değişe maymundan bozma bir yaratık olamaz. Öyle olsa bile hiçbir maymun kullanışlı kuyruğundan vazgeçmez bizde geçmezdik güzelde bir kuyruk kını yapardık öyle gezerdik. Bazı insanların zamanla maymun olabilme ihtimali daha yüksek. Eğer evrim diye bir şey olsaydı, maymundan insan olduğu gibi yılandan da, filden de, aslandan da hatta kuşlardan da başka başka insan ırkları olmalıydı. Ayrıca maymunların hepsi neden evrim geçirememiş bir kısmı maymun kalmış. Hem niye maymun. Birazcık kafası çalışıyor diye bu kadarda yapılmamalı.

Düşünmek için kullandığımız hücreler, beynin yüzeyinde, santimetrenin üçte biri kalınlıkta bir katman olan kortekste bulunur. Ve geniş bir yüzey buruşturularak küçük bir hacme sığdırılabilir. Buruşturulmuş bir kâğıda benzeyen kortekste ince kırışıklıklar ve oluklar bulunur. Buruşukluk düzeltilse korteks bir yastık çarşafı büyüklüğünde olurdu. Bu karışık katlarla, en büyük hayvan beyninin düşünme gücünü bile çok geride bırakırız. Sadece insanlara özgü olan her şeyi korteksteki sinir hücreleri yapar. Bunlar, karar vermek, düşünceleri dile getirmek, görüp duyduklarımızı yorumlamak ve anlamak gibi şeylerdir. Buruşuk korteks, her biri sinir yığınlarıyla dolu iki ayrı yarıküreden oluşur. Bu iki yarı, dünyayı farklı şekilde yorumlar. Soldaki yarıküre kelimelerle düşünür. Sağ yarıküre ise görüntüler ve duygularla düşünür. Sinirler arasındaki bilgi alışverişi beynin temelindeki yoğun bir hat aracılığıyla gerçekleşir. Sağ yarıküredeki her noktanın sol yarıkürede özdeş bir görüntü noktası vardır.

Örneğin "su" kelimesi sol yarıkürede belirdiğinde, hemen sağ yarıkürede su görüntüsü oluşur. Beyinde olası bir karmaşayı önlemek için, yarıkürelerden biri son kararı verir ki bu neredeyse her zaman sol yarıküredir. Kasların kontrolü söz konusu olduğunda, her yarıküre ayak ve bacaklardan, ellere ve gözlere kadar vücudun belli bir tarafından sorumludur. Ancak kumanda sırası çaprazdır. Vücudun sol tarafı beynin sağ yarıküresiyle bağlantılıdır. Vücudun sağ tarafındaki duyumlar ise sol yarıkürede sonlanır. En hassas bölgeler, beynin hissetme merkezinde, "duyusal korteks" adı verilen sayısız sinir hücresini yönetir.

Beynimiz vücudumuzun bu tuhaf şekilde olması gerektiğini düşünüyor. Beynin vücut düşüncesinde aşırı hassas kısımlar ağır basıyor. Dudaklar kocaman görünüyor çünkü aşırı hassaslar. Ve duygularımızı göstermek için idealler. Çocuklar etraflarındaki dünyayı keşfetmek için içgüdüsel olarak dudaklarını kullanır. Top dudaklarındaki sinirleri uyarıyor. Beynin bu çok özel kısmına sinyaller gönderiyor. Sağ işaret parmağınızla bir şeye dokunduğunuzda duyusal korteksin farklı bir kısmı çalışır. El sinir uçlarıyla doludur o yüzden onu olduğundan çok daha büyük hissederiz. En büyüğü başparmaktır. En ince ayrıntıları bile dokunarak ayırt edebilir. Sırtımız, duyusal kortekste avucunuzdan daha az sinir hücresini uyarır. En büyük kısımlar çok hassas kaslardan sorumlu pek çok sinir hücresine sahip.

İki bozuk figürün çok ortak yönü var. Vücudun dokunmaya duyarlı kısımları genellikle en iyi şekilde kontrol edilmeye ihtiyaç duyar. Doğumdan itibaren sinirlerimiz duyumları hissedebilir. Ancak kaslarımızı doğru düzgün kontrol edebilmek zaman ve sabır gerektirir. İlk başlarda yüz kaslarımızı kullanmayı öğreniriz. Bir bebek çok küçük yaştan itibaren gülümseyerek ya da kaşlarını çatarak duygularını ifade edebilir. Kaslarımız ve sinir sistemimiz olgunlaştıkça yüz ifadelerimiz daha fazla ustalık kazanır. Manalı dudaklar, konuşmayı ve duyguları iletmek için hassas bir kontrole ihtiyaç duyar. Beyne göre dudaklar kocamandır. Eller hassas kaslarla doludur. En büyük kültürel başarılarımızdan bazılarını buna borçluyuz.

Beynin Bölümleri, Konuşma, Duyma, Görme, Düşünme
Beyindeki Duyma, Görme
Konuşma ve
Düşünme Merkezleri
Kaslarımızı izlemek için hep tetikte olan duyu organlarımıza bel bağlarız. Her biri beynin korteksinde kendi bölgesine bağlıdır. Gözler, yolda kesişen sinirler boyunca beynin arka kısmına sinyaller gönderir. Tuhaftır ama dünyayı gördüğümüz yer, gözlerden en uzak kısımdır. Bir şey gördüğümüzde elektrik sinyalleri hızla bu solgun sinir yığınlarından geçer. Beynin büyük yarıkürelerinden korteksin arka kısmına kodlanmış mesajlar taşırlar. Bu görüntü, beyinde mesajların alındığı yerdeki elektriksel faaliyeti gösteriyor.

Kulak her türlü sesle ve insan dostlarımızdan gelen mesajlarla bağlantı kurmamızı sağlar. Sesler kuvvetlendirilir ve doğal bir mikrofon tarafından tespit edilir. Sinyaller daha mantıklı olarak, beynin hemen kulağa bitişik kısmında analiz edilir.

Kokular görünmez moleküller tarafından burnun arka kısmına taşınır. Harekete geçirdikleri sinirler doğrudan beynin derinliklerinde duygularımızın bulunduğu yere bağlıdır. Bu yüzden kokular uzun zaman önce yaşanmış duyguları ve diğer anıları tetikleyebilir.

Duyularımızı bağlayan bilinçdışı yollar hala tam anlamıyla keşfedilmemiştir. Ve hala korteksin, etrafımızdaki dünyanın kesintisiz bir görüntüsünü yaratmak için farklı duyularımız ile onlara verilen tepkileri nasıl ilişkilendirdiğini anlamıyoruz. Yaptığımız şeylerin çoğu beynin neredeyse her bölgesini meşgul ediyor. Bir soruyu cevaplamak kadar basit bir şey bile. Kelimeleri duymamız, anlamamız, hafızamıza aktarmamız, sonra da cevabı dile getirmemiz gerekiyor.

Dil beynin içindeki belli yolları kuvvetlendirdiği için düşünme biçimimizi kalıplaştırmıştır. Bu alan dilbilgisi kurallarına göre düşüncelerimizi organize eder. Konuşmamızı sağlamak için nefes alışımızı, ses tellerimizi, dil ve dudaklarımızı koordine eden bölgeye sinyaller gönderir. Dil yeni bilgileri ve yeni fikirleri öğrenmemize yardımcı olur. Ancak lisede öğretilen her şeyi hatırlayamayız. Beyin seçicidir, önemli görünen şeyi seçer ve bilgiyi iki aşamada depolar.

Birincisi kısa dönemli hafızadır. Yeni bir kelime duyduğunuzda birkaç saniyeliğine hatırlayabilirsiniz. Ancak uzun dönemli hafızaya kaydedilmezse çabucak unutulacaktır. Beyin öğrendiklerimizi korumak için sinirleri arasında yeni kalıcı bağlantılar kurmak zorundadır. Ne zaman uzun dönemli hafızamıza yeni bir bilgi alsak beynin gerçek yapısı biraz değişir. Beynin içinde yeni bağlantılar kurulur. Ama bu dağınık anıları istediğimiz zaman nasıl hatırlayabildiğimiz hala anlaşılamamıştır. Sürekli tekrarla hafıza iyice pekiştirilmiş olur. Beyin kelimeleri ve olayları zihinsel olarak tekrarlayarak kendi kendine öğretebilir.

Üstelik bu teknik fiziksel becerilerde de işe yarar. Beynimiz en mükemmel ve en gizemli organımızdır. Araştırmacılar henüz her bir katın ve kırışığın işlevini ya da bu sinir hücreleri kütlesinin zekayı, bilinci ve kendimizin farkında olmamızı nasıl sağladığını ortaya çıkaramadı. Kendinin farkında olması bir yana, düşünebilen bir bilgisayar bile bilimkurgu için hala çok uzak bir hedef. Bununla birlikte, her bir insan herhangi bir uzay çağı aygıtından çok daha güçlü bir bilgisayara sahip. İnsan beyninin hüneri, bizi dünyanın en uzak köşelerine ve ötesine götürebiliyor. Zihinsel kapsama alanı sınır tanımıyor. Değişime açık beynimizle kendi dünyamızın ötesine bakabiliyor ve Sonsuzu düşünebiliyoruz ancak bunu hiç yapmıyoruz.


Hiç yorum yok: